Altan BAL | Neyse Halin Öyle Çıkar Fotoğrafın! (24. Sayı)

Ey okuyucu;

Sen ne düşünürsün bilmem ama, bence iyi fotoğraf en çok şiire benzer. Sıkı fotoğrafçı da şaire… (en azından benzemek ister!) Mesela, şair günlük hayatta kullandığımız kelimeleri kullanır. Herkesin bilebileceği sıradan kelimeler. Çoğu zaman bir şiiri okuyup yeni bir kelime öğrenmezsiniz. Hatta, o kelimeler tek başlarına da pek güçlü değildir. Bir şiirin kelimeleri diğer kelimelerle yan yana geldiklerinde, ilk akla gelen anlamlarını kat be kat aşarak başka şeyler söylemeye başlarlar.

Etkili bir fotoğraf da çoğu zaman, her yerde karşılaşacağınız leke, nesne, insan, renk ve ışıklardan oluşur. Çoğu zaman tek başlarına gücü yoktur. Kadraj içindeki diğer görsel ögelerle yan yana geldiklerinde anlam kazanır, zenginleşir. Seyircinin kafasında herhangi bir anı göstermekten öte, o anla sonuçlanan süreçler hakkında bir duygu oluşturur. İyi fotoğraf, aslında, gösterdiği anın öncesi ve sonrası hakkında merak uyandırır. Ey okuyucu, sen inanma olur mu, fotoğrafın bir anda oluştuğu illüzyonuna. İyi fotoğraf süreçlerin sonucudur. İlginç saptamasına dayanan fotoğraflar ise kısa ömürlü olur, çabuk tüketilir.

Şiir işlevsel değil; estetiktir. Duyguları günlük hayattaki şekliyle dökmez kelimelere. İçeriğine uygun bir biçim bulmakla yükümlüdür aslında şair. Günlük hayatı anlatsa, sıradan kelimeler kullansa bile, o kelimelerin diğer kelimelerle yan yana gelmesi günlük hayattaki gibi değildir. Babası ölür şairin, çok üzülür. Hiç de beklemiyordur babasının ölmesini. “Sizin hiç babanız öldü mü?/Benim bir kere öldü kör oldum/Yıkadılar aldılar götürdüler/Babamdan ummazdım bunu kör oldum” (Cemal Süreya) der. “Üzüldüm” kelimesini kullanmadan, okuyucu anlar üzüldüğünü… Kötü fotoğraf işlevseldir, göstermek peşindedir. Ne varsa objektifin karşısında onu gösterir. Portre çektiğini sanır; oysa çektiği vesikalıktır. İyi fotoğraf ise anlatır. Ne varsa fotoğrafçının kafasında, onu anlatır. Fotoğraf makinesinin karşısında olan yüzler, nesneler, ışıklar, dağlar, denizler o anlatının beden bulması için araçtır. Hepsi o. Fotoğraf aslında ışıkla yazılan değil; anlattıklarıyla oluşan bir görselliktir. İyi fotoğrafçı karşısında olduğu herhangi bir durumun fotoğrafını çekmez; aklından geçenleri fotoğrafa çevirir. Tıpkı şairin içinde olup bitenleri kelimelere dökmesi gibi.

Fotoğraf: Merih AKOĞUL

Hali nasılsa fotoğrafları da öyle olur iyi fotoğrafçının. Fotoğrafı, anlatacağı hikaye ve yaratıcılığıyla sınırlıdır. Şairler de kendilerini döker kelimelere. Bu yüzden, bütün şiirlerini okuduğun bir şairi karşında gördüğün zaman, sanki çok uzun zamandır arkadaşmışsınız gibi hissedersin. Herşeyini bildiğine inanırsın…

Şiir kalemle değil, şairin bedenine hapsettiği binbir ruh halinin kelimelere dökülmesiyle yazılır. Yoksa sen hala iyi fotoğrafın makinenin bir ürünü olduğuna mı inanıyorsun? Yapma gözünü seveyim… Şairin kullandığı kalem ne kadar etki ederse yazdıklarına, makine de o kadar! Zanaatı yapar…

Şiirdeki tüm kelimeler şair istediği için vardır. Herhangi bir kelimeyi silseniz şiirin tüm gücü yok olur. İyi fotoğrafta da kadraj üzerindeki her şey fotoğrafçının seçimleri sonucuda oradadır. Ekleyip, azaltamazsın. Her leke büyük hikayenin parçasıdır. Bu yüzden biriciktir.

Şiir yalnız yazılır. Kalabalıklarla paylaşılır. Kötü fotoğraf kalabalıklarla, grup halindeki fotoğrafçılarla çekilir.

Bir şiiri okuduğunuz zaman, şaiirin duygu ve düşünceleriyle karşı karşıya olduğunu bilirsiniz. Bahsedilen durumun kendisi değil; şaiirin söyledikleri sizi cezbeder. Orhan Veli’nin “İstanbul’u dinliyorum” diye başlayan şiirini okurken Orhan Veli’nin İstanbul’una bakarsınız. İyi bir fotoğrafa bakarken de, yalnızca yüzey üzerinde olana değil; fotoğrafçının yüzey hakkındaki düşüncelerine bakarsınız.

Etkilendiğiniz bir şiirin şairini gördüğünüz zaman o şiiri nerede yazdığını sormazsınız. Ya da umarım sormuyorsunuzdur. İyi bir fotoğrafın fotoğrafçısına o fotoğrafı nerede çektiğini sormayacak olmamız gibi.

Ey okuyucu;

Şiir kitaplarının sayfalarında çok boşluk vardır. Okuyan da alsın kalemi bir şeyler eklesin diye. Fotoğraf sergilerinde de paspartu boşluğu bu yüzdendir. Seyreden de kendinden bir şeyler eklesin diye.

Altan BAL


Kontrast Sayı 24, Temmuz-Ağustos 2011

Bizi paylaşın..