Eskici dükkanlarında ve bit pazarlarında bulduğu eski fotoğrafları işlerinde kullanan Anzeri, bu fotoğrafları kendi biricik fikir coğrafyasının haritasında seçilecek yer şekilleri olarak gördüğünü ifade eder. Yüzler, renkli ip yumaklarıyla çapraz olarak dikilir veya tüm çizgiler neredeyse seçilmez oluncaya dek daire ya da kavisli şekildeki nakışla işlenir. Çoğu durumda, bitmiş işler, çok ayrıntılı bir maskeye benzer. Sonuçta, bir kenara atıldığı için acı çekmekte olan, başka bir zamanın kalıntısı, bilmediğimiz başka yaşamları anlatan tüm eski fotoğrafların üzerleri, artık gerçek anlamıyla kapanmıştır.
Sanatçının kendi ağzından dinleyelim: “Fotoğrafların fiziksel dışavurumlarındaki özün işaretlerine ulaşabilmek için, dikiş, nakış ve çizim kullanırım. Kendi kişisel deneyim ve gözlemlerimden aldığım ilhamla, diğer kültürlerdeki insanların kendi vücutlarını, nasıl yaşayan birer grafik sembol olarak kullandıklarını anlamaya çalışırım. Daha sonraki aşamada dikiş ve nakışı, insan eliyle yapılmış bir iz, bir işaret olarak göstermek yoluyla, yeni bir ifade şekli olarak kullanırım. Nakış işlemenin bir eylem olarak ifadesi, bir ritüeli gerçekleştirmek ve bu insanların hikayesini ve tarihlerini yeniden şekillendirmektir.”
Anzeri, işlenmiş görüntülerinin “fotoğraflardaki insanlar için başka muhtemel evrimsel boyutları” ifade ettiğini belirtmiştir; ancak yine de işleri Darwin’ci akıma nazaran, daha sürrealist kalmaktadır. Üzgün bakışlı çocuklar ve entelektüel yetişkinler, absürd bir hale bürünür. Fotoğraflanmış insanlar, süreç boyunca ortadan kaybolur, çizgiler arasındaki kontürlere ya da gölgelere dönüşür. Önceden bir portre olan şey bütünüyle başka bir şey olarak ortaya çıkar: kimliği ve ifadesi kamufle edilmiş, düzgün, heykelsi, şematik bir sanat ürünü. Anzeri eski moda el işlerini, eski moda eserler üzerinde uygulayarak, yeni ve sürprizlerle dolu şeyler yaratmaktadır.
1969, İtalya doğumlu sanatçı, güzel sanatlar eğitimini İngiltere’de tamamlamış olup, halen Londra’da yaşamakta ve çalışmalarını burada yürütmektedir.