YÜZÜNDEKİ IŞIK
Yüzünü görmek için baretimdeki ışığı yüzüne tuttum. Yüzünün aydınlandığını gören madenci baretindeki ışığı yüzüme tuttu, yüzümüz aydınlandı. “Biz düşmanımıza benzeriz” dedi. Şaşırdım ve anlamadım. Devam etti, “Yani fotoğrafçı kardeş biz grizuya benzeriz, sessiz ve sakiniz ne zaman patlayacağımız belli olmaz.” dedi. Anladım dercesine baretimden yansıyan ışığı, maden ocağının karanlığını aydınlatırcasına, başımı sallayarak madencinin dediklerini onayladım. Önümüzden geçen madenciyi göstererek “Bak hayalet geçiyor” dedi. Kocaman bir soru işareti yüzümde, beni anladı ve devam etti: “Burada hiçbir şey dışardaki gibi değildir, burada hayat başkadır, her şey siyahtır. Siyah siyahtır, beyaz siyahtır. Gece ve gündüz siyahtır. Keder ve sevinç siyahtır.
Biz sevincimizi dişlerimizin ve gözlerimizin aydınlığından biliriz. Göçük oldu, bak şurada bir arkadaşımız yaşamını yitirdi. Onun yerine ikiz kardeşini işe aldılar. Burada böyle. Onu görünce hayalet görmüş gibi oluruz. Yukarıda böyle değildir işler. Şimdi misal, sen kardeşinin öldüğü yerde çalışır mısın?” Susuyorum, gözlerimi kaçırıyorum gözlerinden. Maden ocağı koridorlarında yaşayan, çalışan insanları düşünüyorum, yüreğim burkuluyor, canım yanıyor. Her deklanşöre bastığımızda bir grizuyu sakladığımızı biliyoruz artık. Saatler sonra yeryüzüne sırt çantamızda fotoğraflarla çıkıyoruz.
Şimdi onları sizlere sunuyoruz.
Yeraltından yeryüzüne ışığı taşıyan madencilerin öyküsünü iyi okuyalım.
Siyahtan ışık sağan madencilere, sevgiyle, saygıyla…
Mehmet ÖZER
AFSAD Toplumcu Gerçekçi Belgesel Fotoğraf Atölyesi Eğitmeni
Fotoğraflar:
Ayşe GÜLTEKİNGİL KESSER
Ayşegül KARALAR ŞAHİN
Berna CANDAN
Füsun DEMİRAY
Gökhan Eren KAMER
Nail YOLLU
Kontrast Sayı 41, Mayıs-Haziran 2014