Ankara’da klasik ile çağdaş sanatı sanatseverler ve koleksiyonerlerle buluşturmak amacıyla kurulan Mira Koldaş Art Gallery’de, Küratörlüğünü Berna Demirhan’ın yaptığı Sibel Ünalan “RAKAMLAR HER YERDE” solo sergisi sanatçının, iki binli yılların ilk dönemlerinden bu yana kullanmaktan vazgeçmediği ve görsel malzeme olarak resimlerine kattığı rakamlarla yolculuğundan geniş zamanlı bir kesit oluşturuyor.
1987 yılında girdiği Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Zahit Büyükişliyen atelyesinden, 1990 yılında Fakülte ve bölüm birinciliği ile mezun oldu.
1993 yılında aynı fakültede İnsan ve Çevre konulu tez çalışması ile yüksek lisans programını tamamladı. Tez sergisini Devlet Resim ve Heykel Müzesi Sergi Salonlarında gerçekleştirdi.
Mezuniyeti sonrasında grafik tasarım ve illüstrasyon alanında çalıştı.
Ülke içi ve uluslararası workshoplar, karma sergi ve yarışmalarda yer aldı. Kişisel sergiler açtı. Resim alanında ödüllere sahip.
Serbest resim çalışmalarının yanı sıra üniversite binaları, devlet konutları, otel, ofis, özel mülkleri kapsayan muhtelif mimari projelerde duvar resmi ve mekana yönelik çalışmalarını sürdürmekte.
Etrafımızdaki her şey sayılarla temsil edilebilir ve anlaşılabilir. Uzun bir soyutlama sürecinin ürünü olan sayılar, matematiksel olarak doğanın konuştuğu dildir. Transcental (soyut) bir sayı olan Pi, özel bir sabittir. Bu irrasyonel sayı, sonsuza kadar giden ve kendini hiç tekrar etmeyen evren kadar benzersiz ve her olasılığı içinde barındıran bir düzensizliğe sahiptir. Aynı evrendeki her şey gibi biz de atomlardan oluşuruz. Yani çekirdek etrafında dönen elektronlardan. Atomlarda gördüğümüz bu dönme hareketi dünyada, galaksimizde, evrenin her yerinde vardır. O halde dönmek mutlak bir gerçektir. Bu dönme hareketi bizi çember ile ilişkilendirir ve kaçınılmaz olarak bizi pi sabitine götürür. Görme biçimini çeşitlendirdiğinizde, dilsel olarak kavramaya başladığınızda aynı arayışı farklı prensiplerde de görürsünüz. Sayı soyut bir değerdir, önemli olan bunun anlamıdır. David Chudnovsky’nin dediği gibi “Pi’yi keşfetmek, kainatı keşfetmek gibidir.”
Kainatın keşfine çıkan isimlerden biri Anadolu coğrafyasında yaşamış ve günümüzde tüm dünyada tanınan Mevlana Celaleddin Rumi’dir. Ona göre; insanların da aralarında bulunduğu evrendeki her şey, hayatın sonsuz akışının bir parçasıdır. Bir formda varoluşu biten her şey, her zaman başka bir formda yeniden doğar. Geçmiş bugüne, bugün geleceğe sonsuz bir süreklilik ile bağlıdır. “Bir maden filizi olarak öldüm ve bir bitki oldum. Hayvan olarak öldüm ve insan oldum” diye açıklar. Fizik kanunu olan enerjinin korunumuna göre; enerji, yoktan var edilemez; var olan enerji de yok edilemez; sadece bir şekilden diğerine dönüşür. Bu noktada, iki yöntem de bizi dönüşüm konusunda buluşturur. Mevlana, gördüğü imgelerle iletişime geçmenin kendi görevi olduğuna inanmış ve bunları şiir halinde yazıya dökmüştür. Mevlana, bu kavrayış döngüsünün mantıktan çok duygulardan geldiğine ve duyguların müzik, şarkı ve dansla ahenklenip geliştiğine inanır. Döngüye itafhen, sufiler, İslam’ın ilk devirlerinden itibaren semayı, vecdi, musiki ve şiir dinlerken kalkıp hareket etmeyi, dönmeyi kabul etmişlerdi. Sema sırasında genellikle dervişler döne döne raks ettikleri için semaya “devir ve deveran” (dönmek) da denilmiştir. Bu döngü, değişim ile yenilenerek devam eder, su gibi. Sufizm’de suyun felsefesi şöyle açıklanır, “Sen su gibi ak. Her daim yenilen. Her gün yenilen. İki günün aynı olmasın. Dünü dünde bırak yeni şeyler öğren.”
Su’dan öğrenen isimlerden biri olarak karşımıza Arşimet çıkar. Bir hamamda su ile yıkanırken bulduğu iddia edilen suyun kaldırma kuvveti bilime en çok bilinen katkısıdır. Diğer daha az bilinen katkısı ise, pi sayısının bulunması için yapılan işler arasında günümüze ulaşan ilk yöntem Arşimet (M.Ö. 287–212) yöntemidir. Arşimet, bugün bile geçerli olan bir çok probleme bilimsel yaklaşımlar yapabilmiş büyük bir düşünürdür. Bu örneklerden yola çıkarak, aynı şeylere bakarak farklı yöntemlerle çıkarım yapmak insanlara dair pek çok ipucu verebilir. Arşimet, matematik ve fizikle, Mevlana müzik ve dansla kendi yöntemini bulmuştur. Özünde bu bir yol arayışıdır. Bu özün izafiliği, akla zaman mefhumunu getirir. Zamanı bir daire şeklinin içinde rakamlarla ifade ettiğimiz saati hatırlatır ve hepimizin sahip olduğu zamanı değerlendirme çeşitliliğimiz ve olasılıklarımız pi sayısı ile açıklanabilir.
Hepimizin hayatı parmak izindeki döngüsellik gibi birbirinden farklı ama baktığımızda o izin döngüsü hepimizde vardır. Bu varoluşun tanımlama çabamızın bir karşılığı olabilir. Varoluşu rakamsal olarak 1 ile ifade edersek, hiçliği 0 ile ifade edebiliriz. Bu sinemadan aşina olduğumuz bir filmi hatırlatır. 0 ve 1 rakamları matrix kodunun yazılımında kullanılan bilgisayar programının çalışma diliydi. Matrix’in ontoloji, varoluşçuluk ve epistemoloji açısından katkısı hayatı, hayatın anlamını sorgulamak, yaşam amacımız, hayat felsefemiz, misyonumuz, vizyonumuz adına sorgularda bulunuyor olmasıydı. Ve Sokrates’in dediği gibi “Sorgulanmamış hayat, yaşamaya değmez!” Sanat bu sorgunun ifadesinin aracı olarak; bir duygunun, tasarımın, güzelliğin dışavurumunda, anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü ve bu yöntemlerle ortaya konulan üstün yaratıcılıktır.
Sibel Ünalan’ın “Rakamlar Her Yerde” Solo Sergi sanatçının varoluş sorgusunu farklı disiplinler olan matematik, edebiyat, sufizm sentezinin imgesel bir portresini çiziyor. Hayatın anlamını, varoluşun 1’liğini ve 0’ın hiçliğini bize görsel olarak sunuyor ve sorgulatıyor. Tabi diğer rakamlarla ifade edilen değerler dizilimini. Teknik olarak sadece yüzeyin üzerinde değil, aynı zamanda yüzeyi değiştirerek alışık olduğumuz alansal alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirerek farklı bir anlatımın mümkün olabileceğini gözler önüne seriyor. Yer verdiği ahşap plakalar sanki bizi bir sorgulamaya girme anlamında önceden uyarıyor gibi. Kullandığı, bir bölümü ötekinden ayırmada kullanılan paravan sorgusuz yani değersizliğin sembolü olan 0 gibi. Kendisine belli etmeksizin adından, gücünden, yetkisinden yararlanılan; gölge olarak metaforlaşabilen paravana bakmaya cesaret ederseniz anlama dair değerlendirmeler yapabilirsiniz gibi. Anlamı estetik ve özgün bir anlatım ile ifade eden sergi izleyenlere pek çok kapı aralıyor.
“Güneşe benzemeseydi göz, görür müydü gün ışığını hiç!”
Berna Demirhan
HAYALİ ADALAR DENİZİ
Görsel imgenin gücü, düş gücünün zembereğini kurar, devindirir; sezgilerimize dokunan, etkileyen bir anlatıya dönüştürür anlamını. Ve her şey anlatıyla başlamıştır; düş ve gerçek içiçedir.
Ya da Jose Ortega y Gasset’in dediği gibidir; “Sanat yapıtı gerçeklikle çevrili hayali bir adadır.”..
Her resmi küçük bir ada ressam Sibel Ünalan’ın. Mira Koldaş Art Galeri’deki sergisinde, her biri gizlerle dolu adaların içinde dolaştım.
Onun içsel bir arzusu resim; tutkusu, merakı. Duygularının harita metod defteri sanki.
Ruhsal haritası üzerindeki ölçümlerin sonuçları tuvale kaydedilenler. Ya da analizi ve yorumlama biçimleri hayallerinin..
Kağıt, kumaş, ip, tel gibi buluntu materyaller; herbiri farklı duygularla yüklü, değişik doku, biçim ve renklerle, anlamı bilinen ya da anlam yüklenen şeylerle, göstergelerle eklemlenmiş birbirine. Renkler olanca karşıtlığıyla, titreşiyor resimlerin içinde. Sufi, New Age ritimlerle dolu bir müziğin partisyonları tanımlıyor her tuvali…
Her tuvali küçük, suskun adacıklar gibi. Hep birlikte; hayali adalar denizi bu resimler.
Gittikleri yerde, asıldıkları duvarda daha çok konuşacaklar; hassasiyetle bakarak gözlerinize, fısıltılarla seslenecekler iç denizinize…
Düş gücüyle oluşturulmuş; kesin biçimini izleyicisinin duyumlarıyla tamamlıyor her resim.
Ve her resim Sibel’in görsel imge metaforlarıyla varoluşunu tanımlayan günce tutanakları gibi…
İbrahim Karaoğlu
“Rakamlar Her Yerde” 14 Ekim – 29 Ekim tarihleri arasında Mira Koldaş Sanat Galerisi, Yıldızevler Mahallesi Şehit Mustafa Doğan Caddesi 41/A Ankara adresinde sergileniyor.