Özgür Soğancı’nın “Simple Past Tense / Mâzi” Solo Sergisi Artapolis Sanat Galerisi, Üsküp Caddesi No: 15 Çankaya Ankara adresinde.
Küratörlüğünü Berna Demirhan’ın düzenlediği sergi 6 Mart tarihine kadar ziyarete açık.
simple past tense / mâzi bir çeviri. Ve aksak.
İngilizce’den Türkçeleşmiş Arapça’ya.
Kutsal kitaplarda İsa’nın çamurdan kuş yapması, çeviri.
Çamurdan kuşa.
Görülen her şey zihinde bir çeviri. Retinadan imgeye.
“Resim yapmak, bir çeşit, olup biteni evirip çevirip yüzeyde sabit kılma işiyse, her çevirinin içerdiği aksamaya, kopuşa, kısa devreye ve sapmaya açık olmalı. Bu kaçınılmaz sapmaya bile isteye yol veren resim, dünyaya başka biçimler, Goethe’nin deyişiyle insan ölçeğinde tasarımlar önermelidir. Edip Cansever’in iki satır iki satırdır demesindeki düzlükte var olabilir böyle bir resim. Misal, tablonun sağ alt kısmından küçük üçgenler halinde yukarıya çıkan yoğun yeşil, tablonun sağ alt kısmından küçük üçgenler halinde yukarıya çıkan yoğun yeşildir. Bu yeşil ormanda bir patikaymış. Bunun konumuzla bir ilgisi neredeyse hiç yok.
Resim denileni hep böyle okudum. Buradaki resimler duvara asılacak denli somut birer yüzey olmalarına karşın, iki boyutlu dünya kopyaları olmaktan uzaklaşabilsinler, zincirle bağlı oldukları yerden havalanabilsinler diye yapıldılar. O inanışla yaptım ben onları, çünkü Balthus’un deyişiyle bu gizemli işaretlere, çok uzaktan gelen bu çağrılara, bu kaçınılmaz rastlantılara derinden bağlıyım. Çok eski bir bağlılık bu. Demode. Enis Batur’un bir resim çerçevesinin içinde ne varsa odur demesi kadar retina meraklısı. Ve bin uyaranlı dünyada göz ardı, göz önü, göz kararı, göz ucu gibi şeylerin çevrelediği istif olasılıkları kadar da retinadan ayrık.
Sergideki resimleri tepeden bağlayan, tutam haline sokacak bir ana kavram namevcut. Bir dizgenin, bir planın parçası değiller. Ancak simple past tense / mâzi gibi aksak, çelişik ve yayvan bir başlıkla bir arada tutabildim onları.
Mâzi, zifiri karanlıkta yol alan ağır bir tren gibi, menzil, istasyon, ray ve yön bilmiyor. Okyanus gibi birikiyor. Böyle bir birikme kuruyor bu sergiyi. Ya da bu sergi, ne manasız şeylere bel bağlamışım, kendi manzarama hangi gözle bakmış nesiyle avunmuşum, ne geçmiş ne pek o kadar geçmemiş sorularıyla kuruluyor. Nakkaş, ressam ve hattatın, Orhan Peker’in, Füsun sanılan gölgeler hayaletler’in, bizi taşıyacak rüzgarların, Bonnard’ın oda içlerinin, klişelerden kaçınmanın, Duras’ın Parkta’sının, şurada-burada doğmuşluğumun, Kiefer’in pas sevdasının, oğlum, kızım ve Yaşar Kemal’in, aile çay bahçeleri, uzun tren yolculukları ve dünya meclisinde coşkulu hayvanların, bunların hepsinin konumuzla biraz ilgisi var.”
Özgür Soğancı, 1974 yılında Ankara’da dünyaya geldi. İlk resim derslerini sanat eğitimcisi Ethem Aydın’dan aldı. 1996 yılında Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Bölümü Söbütay Özer Atölyesi’nden mezun oldu ve Millî Eğitim Bakanlığı lisansüstü eğitim bursunu kazanana dek resim-iş öğretmeni olarak çeşitli öğretim kademelerinde ve illerde çalıştı. Bu burs kapsamında sanat eğitimi alanında yüksek lisans ve doktorasını Arizona Eyalet Üniversitesi’nde tamamladı.
Yurtdışında bulunduğu sürede çalışmalarını genellikle defter formatında sürdürdü. 33. DYO resim yarışmasında pentür dalında ödüle değer görülen Soğancı halen Anadolu Üniversitesi’nde öğretim üyesidir.