Goncourt ödüllü romancı, de Gaulle döneminin kültür bakanı, sanat tarihçisi André Malraux’nun, Paris’in Alman işgalinden kurtulması ve 2. Dünya Savaşı’nın sonlanmasıyla 1947’de yazmaya başlayıp 1963’te tamamladığı Düşsel Müze, hiç şüphesiz sanat tarihinin en tartışmalı kitaplarından biri.
Malraux’nun, izleyicilerin sanat eserleriyle kurduğu ilişkiyi merkeze alarak Yapıt, Biriciklik, Müze, Röprodüksiyon, Sanat Tarihi gibi kavramları tartıştığı Düşsel Müze, Walter Benjamin’in “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” adlı klasik metniyle birlikte 20. yüzyıl sanat tartışmalarının merkezinde yer almayı sürdürüyor.
Düşsel Müze, eserler arasındaki diyaloğun öneminin altını çizerken, sanat tarihinin ideal diyaloğunun, imgelemimizdeki düşsel müzede ve ancak eserlerin karşılaştırılmasıyla gerçekleşebileceğini vurguluyor. Malraux, fotoğraf ve çoğaltma tekniklerinin gelişmesiyle, yalnızca Batı sanatının değil, farklı kıtaları kapsayan bütünlüklü dünya sanatının eşsiz örneklerinin bir araya gelebildiği, birbirleriyle konuşabildiği bir çağdaki başkalaşımın, algı değişiminin alışageldiğimiz sanat tarihi okumalarını nasıl değiştirdiğini, yeni ilişkilendirme olanakları sunduğunu, Müze’nin duvarlarını yok ettiğini anlatıyor.
Malraux sanat tarihini önce parçalara ayırıyor daha sonra yeni bir bakış açısıyla tekrar bir araya getiriyor. Malraux’nun soruları bugün de geçerliklerini sürdürüyor, dijital çağın yeni olanakları karşısında sanat yapıtının tekilliğini korurken aynı anda ağın dört bir yanında varoluşunu sürdürmesi arasında yaşanan gerilimin ve buradan doğan yeni teorilerin tarihsel arka planını sunuyor.
Malraux’nun ele aldığı eserlerin renkli röprodüksiyonlarının eşlik ettiği bu özel baskı, tüm sanatseverler için vazgeçilmez bir kaynak.
Bahadır Gülmez’in Türkçeye çevirdiği kitap hakkında Ali Artun şöyle yazmış.