Özcan YURDALAN | Hikâye Anlatıcılığı, Anlam ve Editör (44. Sayı)

Fotoğrafçılığın sadece fotoğraf makinesiyle yapılan bir iş olmadığını henüz kabullenemedik. Buna rağmen profesyonel ya da amatör, alanda işleyen fotoğrafçılarımız tek ayakla maraton koşarak mucizeler yaratan atletleri aratmayacak performansa sahipler.

Fotoğrafçılığın bir yanıyla kolektif, diğer yanıyla bireysel bir iş olduğu hep söyleriz. Galiba bu özellik fotoğrafa ilgi duymamızın ana nedenlerinden biri. Fotoğraflama anında, yani vizörden gördüğümüz âlemle baş başa kaldığımız o sihirli anda, bütün dikkatimizi toplayarak, yoğun bir zihinsel enerjiyle birlikte duygu derinliklerimizi, artistik birikimlerimizi dışa vururken mutlak bir yalnızlık gerektiğini çoğumuz biliriz. Ancak pek azımızın bildiği ve hayata geçirdiği bir başka doğru daha var ki fotoğrafın editör katılımıyla gerçekleşen kolektif yanı. İşin ekip çalışması gerektiren doğası tam burada kendini gösteriyor. Çekilen her fotoğraf öncelikle çeken kişinin zihinsel dışa vurumudur malum. Yoğunlaşmış bir iç enerjiyle, duygu ve düşüncelerini fotografik görüntü haline getirmek tamamen fotoğrafçının marifetidir. Ancak bu aşamanın sonrasında izleyici ile fotoğrafçı arasındaki ilişkinin organizasyonu için editörün de katılacağı kolektif bir çalışmaya sıra gelmeli. Fotoğrafçıyla editörün arasındaki o gerilimli ilişki başlamalı. Bu gerilimdir ki, bir fotografik çalışmayı bir basamak üste de çıkarabilir, göklere de sıçratabilir, tıpkı bir basamak aşağı indirebileceği, yerin dibine batırabileceği gibi.

Buraya kadar söylediklerimin fotoğrafın herhangi bir türünde çalışanlar için geçerlidir sanırım. Sanat fotoğrafı olsun, haber ya da hikaye kurgusu taşısın, tek ya da seri olsun fark etmez, her çalışma editoryal bir bakışa, fotoğrafçının sahip olduklarından farklı donanımlara sahip olan bir zihnin dokunuşuna ihtiyaç duyar. Bu dokunuş sergileme esaslı çalışmalarda küratör tarafından üstlenilirken, yayın esaslı çalışmalarda editör marifetiyle gerçekleştirilir.

Fotoğraf derneklerinin uyguladığı “ayın fotoğrafı” etkinlikleri, adı konulmamış bir editoryal/küratoryal çalışma özelliği taşır. Bu türden faaliyetler yapısallaşarak editoryal donanıma sahip kadroların yetiştirilmesi için gerekli programların yapılmaması ise bu yazının ilk cümlesinde gerekçesini bulur. Buraya önemli bir not düşmek, editör/küratör konumunun fotoğraf ortamında yeni bir hiyerarşi inşa etmek anlamına gelmediğini belirtmek isterim. Editör/küratör, yaratıcı bir çalışmaya kendi yaratıcılığıyla eklenen kolektif katılımcıdır. Kolektifin katılımcısıdır. Fotoğrafçı ile editör arasındaki ilişki, farklı donanımların birlikteliğinden doğacak enerji bileşkesini yaratmak üzere kurgulanmalıdır. Aksi takdirde hiyerarşik-buyurgan-tek seçici konumunun, ‘yaratıcılığı fayda ve sonuç eksenine indirgeyen piyasa ilişkilerini’ yeniden ürettiğini sıkça görmüşüzdür. Fotoğrafçı ile editör arasındaki ilişkinin eşit ve iki yönlü işleyişi, karşılıklı gelişimlerini ve ürünün varoluşunu olumlu etkiler.

Bu genel söylemi bir belgesel çalışmaya, bir hikâyeyi çok sayıda fotoğrafla anlatmaya, foto röportaja getirecek olursak cümleleri biraz daha sivrilterek tekrarlamak isterim: Bir foto hikâyenin ortaya çıkışında editoryal çalışma zorunludur. Olmazsa olmaz.

Belgesel fotoğraf hepimizin bildiği gibi, aynı konunun farklı yanlarını gösteren görüntüleri yan yana dizerek elde edilmiyor. Fotoröportajcılık yani bir seri fotoğrafla hikaye anlatma sanatı başka bir şey. Eğer bir belgelik yapmak değil de bir hikâye anlatarak yaratılmış bir anlamı paylaşmak istiyorsak, o zaman devreye en az fotoğraf çekmek kadar hassas işleyişe sahip başka bir faaliyet giriyor: Editoryal çalışma.

John Berger’e sorarsanız hikâye olmadan anlam olmaz. Anlamın hayat içinde ortaya çıkışının anlık olmadığını söyleyen Berger bir süreçten bahseder:

Anlam bir şeyin başka bir şeye bağlandığı kesişme noktasında keşfedilir ve gelişmesiz var olması mümkün değildir. Bir hikâye olmadan, bir açımlama olmadan anlam olmaz. Olgular, bilgi- bunlar kendi başına bir anlam oluşturmaz. Veriler bir bilgisayara yüklenebilir ve bir hesaplamanın faktörü haline getirilebilirler. Ama bilgisayarlardan hiçbir anlam çıkmaz” dedikten sonra az sonra söyleyeceklerime dayanak olsun diye şimdiden buraya alacağım görüşleri belirtir:

Zira, bir olaya anlam yüklediğimizde, o anlam yalnızca bilinen şeylere değil, bilinmeyen şeylere de bir karşılıktır. Anlam ile gizem birbirinden ayrılmaz, fakat zamanın geçişi olmadan ikisi de var olamaz”.

Belgeselcinin, seçilen konuyu değişik görünümleriyle, farklı yanlarıyla anlatması yeterli değildir. Belgesel çalışmayı bir belgeleme çalışmasından ayıracak başlıca özellik, belki de bu noktadan itibaren tanımlanabilir. Belgeleme çalışmasında fotoğrafçının hislerine yer yoktur. Örneğin, namlı bir mimarın yaptığı eseri fotoğraflarken, ortaya çıkarılması gereken fotoğrafçının değil, mimarın hisleridir. Belgesel çalışma ise fotoğrafçının hikâyede yansıyan hislerini barındırır.

Hazır John Berger’den yüz bulmuşken biraz daha ileri gidip; belgeselci, masal anlatıcıların günümüzdeki tezahürüdür diyelim ve bir soluk alalım. Gerçek, masal ve belgesel, hepsi yan yana gelip bir uyuşmazlık, bir zıtlık ortamı, bir münasebetsizlik yaratmış olmasın. Böyle bir his doğmuşsa eğer “Hiç kuşkum yok ki artık masallar gerçektir” diyen Calvino’ya kulak verilsin, bu bir. Belgeselcilerin özellikle masalsı görüntülerine göz atılsın, bu iki. Marry Ellen Mark ne diyor bir bakılsın, bu da üç:

Belgesel fotoğraf gerçeklik hakkındadır. Hem otantik hem de gerçeküstü anlamda. Benim için gerçeklik kadar düş kurduran ya da büyüleyen hiçbir şey yoktur”.

Belgeselciyi düz bir kayıt tutucudan ayıracak özellik, ele aldığı konunun içindeki hikâyeyi ortaya çıkarmak üzere çalışmasıdır. Lâkin bunun için sadece fotoğrafçı olmak yetmez.

Belgeselci konusunu tanımlamakla, farklı yönlerini açıklamakla, derinliklerini göstermekle yetiniyorsa, yan yana getirdiği görüntülerde his yoksunluğu, anlam eksikliği fark ediliyorsa, hikâye aramayı ihmal ettiği için olabilir. Belki en başta bu arayışla yola çıkmalı, görüntüleri onun etrafında kurmalıdır.

Bu çalışmayı gerçekleştirmek için fotoğrafçının başlıca yoldaşı kuşkusuz bu alanda yeterli donanıma sahip bir editördür. Fotoğrafçı yetiştiren ve geçmişleri birkaç on yılı devirmiş, bazıları yarım asrı zorlayan kurumlarımızın bu konuda bir programa sahip olmaması ise sanırım bir kez daha bu yazının ilk cümlesine döndürür bizi…

Özcan YURDALAN
Fotoğrafçı, Yazar
[email protected]

Kontrast Sayı 44, Kasım-Aralık 2014

Bizi paylaşın..