Mustafa ERTEKİN | Söyleşi (41. Sayı)

KONTRASTYönetiminiz döneminde, yıllara yayılmış bu proje tekrar gündeme geldi. Daha önceki GAP İdaresi ortak çalışmalarının katoloğu çıkarıldı ve proje içinden bir çalışma daha doğurarak Amen sergisi ile halkla buluştu. Bu önemli projeyi bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Mustafa Ertekin – Ben AFSAD’a 1994’de üye oldum. 1995’te de Güneydoğu’yla tanıştım. Üyelikten hemen sonra yönetim kuruluna girmiştim, sosyal işler ve gezi sorumlusu olarak. O yılları hatırlarsak, çok yoğun terör eylemlerinin olduğu bir dönemdi. Aynı dönemde Nemrut’a iki günlük bir gezi düzenlemiştim. O zaman hiçbir tur şirketinin Güneydoğu’ya gezisi yoktu. Aslında bu gezi bodoslama yapılmış bir şey değildi: Adıyaman’da ilişkilerimin olması, bölgeyi iyi tanımam bana cesaret vermişti. İki katlı bir otobüs tuttuk. FSK (Fotoğraf Sanatı Kurumu) ile yeni ayrılmıştık. Çok ateşli, gerilimli bir ortam olmasına rağmen FSK’nin büyük bir bölümü de AFSAD adına düzenlediğimiz Nemrut gezimize katıldılar. Otobüs 64 kişilikti. Bazı arkadaşlar orada terör ve güvenlik sorunu olması dolayısıyla son anda katılmaktan vazgeçtiler ve yaklaşık 42 kişi ile gittik. Dönüşte de vazgeçenleri kıskandırmıştık. Geziye katılmış olanlar; “Ankara ne kadar güvenliyse Adıyaman, Nemrut da o kadar güvenliydi” dediler. Benim de Güneydoğu’daki fotoğrafçılık serüvenim bu geziyle başlamış oldu. Gerçi, 1989 yılında, Akpınar Film ve AFSAD’ın iş birliğiyle ‘Suya Özlem’ isimli bir sergi yapılmıştı. Ancak GAP ve AFSAD’ın düzenli çalışmaları 1995’de başladı. İlk gezide de, en son düzenlenmiş ‘İnanç Mozaiği’ gezisinde de vardım. Yanılmıyorsam, projelerin ikisinde proje sorumlusuydum. Her yıl bir konu tespit edilir ve sergisi açılırdı. Başka da bir şey yapılmazdı. Katalog yapılsın gelecek dönemlere kalsın gibi bir yaklaşım yoktu. O zamanlar ya o anlayış yoktu, ya da para yoktu diyelim. 2000’li yıllara geldiğimizde ‘İnanç Mozaiği’ tekrar gündeme alındı. Diğer arkadaşlar daha iyi hatırlayabilirler ama yanılmıyorsam bizi buna teşvik eden o yıla ‘Dünya İnanç Yılı’ denmesiydi. Denk geldi aslında. Normalde bir yıllık bir çalışma olarak düşünülmüştü ama pek öyle yürümedi. Neden İnanç Mozaiği, neden Güneydoğu derseniz; Güneydoğu dinler, inançlar konusunda çok zengin bir yapıya sahip. Süryanileri var, onların farklı inanışları var, İslamiyet’in farklı mezhepleri var, Yezidiler var… Yani ‘Peygamberler Şehri’ denilen Urfa’dan başka, dinler konusunda bu kadar zengin bir kent yok! Çok yerinde bir karardı, fakat o yıllardan sonra 2001- 2002’de ekonomik kriz patlak verdi ve proje yarım kaldı. Ben yönetime başkan olarak gelirken tabii ki kafamda birçok projeyle ve birçok yarım işi bitirmek fikriyle geldim. Bunların başında da GAP çalışmalarının kitaplaşması vardı. Ben biliyorum ki bu çalışmaların hepsi arşivimizde var. Bir nüshası da GAP’ta var ama ya su basması, ya da bazılarının evlerine götürmesiyle dağıldı. Belgesel, her yapılan iş gibi bir sonraki kuşaklara kalmalı ama ‘Belgesel’ diyorsak orada biraz düşünmemiz lazım. Bu çalışma nasıl belgesel olur, ancak kitabı yapılırsa diye düşündüm. Böylece gelecek kuşaklar, araştırmacılar arayıp bulabilirler. Biz çok uzun soluklu, dünyada nadir yapılmış bir çalışma yapmış olmamıza rağmen bir ayağı topaldı.

KONTRAST Burada önemli bir soruyla araya girmek istiyorum; projenin katalog ve sergi dahil olmak üzere maddi boyutundan bahsedebilir miyiz? Bu konu nasıl aşıldı?

M.Ertekin – Sponsor arayışlarımız olumlu sonuçlanmadı. Kolay kolay kimse para harcamak istemiyor. O dönemde AFSAD olarak ekonomik durumumuz iyiydi. Arkadaşlar masraflar için yaklaşık 15 ila 20 milyar arasında bir tutar çıkardılar. Dedim ki; ben bu maliyeti başlangıçta dernek kasasından öderim, sonrasında da çıkarırım. Şuna inanıyorum; siz bir şey yapıp kurumların, firmaların önüne yaptığınız işi koymazsanız, ne kadar değerli bir şey yaptığınıza inanmıyorlar. Dönüşünün olacağına inandığım için o parayı harcadım.

AFSAD bir ticarethane değildir, varsa parası fotoğrafa harcayacak, başka da bir şeye harcaması gerekmiyor.

Nitekim bir biçimde harcamanın 10 bin lirasını GAP’tan geri aldım. Fakat bunun bir belge olarak kitaplıklara ulaşmasından öte bir şey elde ettik. GAP başkanına bir türlü ulaşamamıştık ve kitabı bastıramamıştık. Bu kitabın GAP’ta da olması gerekiyordu hatta orada olması önemliydi. GAP Başkanı’ndan randevu alıp kitabı kendisine hediye ettim. Kitabı kendileri basmadığı için GAP başkanı üzüldü. Üzüntüsünün samimi olduğunu hissedince dedim ki; ‘Üzülmeyin! Bu kitaba girmeyen bir İnanç Mozaiği var. Onun ne sergisi açıldı, ne de kitabı var… Buyurun birlikte yapalım.’. Yani ben 20 bin lira harcadım ama çok daha maliyetli, çok daha büyük bir projenin kapısını açtım. Düşünsene, koskocaman bir sergi yaptık, sadece kokteyl maliyeti 30, 40 bin lira oldu. Tabi kitabın maliyetini (başta harcadığımız 20 bin lira) düşünürsek, İnanç Mozaiği minimum 40-50 bin liralık bir proje, daha da büyüyecek herhalde ve o kitap, kocaman bir serginin yolunu açtı.

KONTRASTBu projenin, 1989 yılında başladığını biliyoruz. Kendi içerisinde, toplumsal bir dönüşümü barındırması haricinde, birçok konuyu da içinde doğurarak çoğalttı. Biliyoruz ki; bu bir sonuç çalışması değil. Bundan sonrası için yeni projeler nelerdir?

M.Ertekin – Şöyle ki; GAP’la birlikte her yıl bir konu belirleniyor. Rastgele GAP’a gidelim bir şey yapalım değil! Kadın ve Çocuk, Halfeti’nin Sular Altında Kalması, Fırat’a Karışan Hayat, Hayata Karışan Fırat… gibi hep bir konu etrafında çalıştık. Şimdi kitabın çıkmasını bekliyoruz ama prensipte el sıkıştık. Güney Doğu Anadolu Projesi kuruluşunun 25 yılını 2014’de kutluyoruz. Biz onlara şöyle bir proje sunduk: ‘25 yılda nereden nereye geldik?’. Tarımsal alan olarak, sosyal yaşam olarak, turizm olarak neredeyiz? Yani anlaşma kağıt üzeri, henüz imzalanmadı ancak sözel olarak anlaşma sağlandı.

KONTRASTAFSAD birçok toplumsal projenin içerisinde bulundu ama bilinen en uzun soluklusu buydu. Kabuğunun ötesindeki kitleye ulaştırabildiniz mi projeyi? Basının ilgisi nasıldı?

M.Ertekin – Bir şeyin haber olması, bu ülkede kolay değil… Hele hele, her an gündemin değiştiği bir dönemde! AFSAD Türkiye’de imajı olan, marka değeri olan bir sivil toplum örgütü. Bütün bunlara rağmen, yaptığımız işleri basında layıkıyla yayamıyoruz. Fakat İnanç Mozaiği çok ciddi bir ilgi gördü, pek çok ulusal kanalda ve yazılı basında yer aldı. Diğer projelerden daha fazla ilgi gösterildiği şüphesiz ama tabii ki hak ettiği ilgiyi göremedi. Şundan eminim; Türk Basını’nın göstermediği ilgiyi yabancı basından fazlasıyla göreceğiz. Yani, Türk izleyicisinin göstermediği ilgiyi -ki Cermodern’deki sergi çok ciddi ilgi gördü- yurt dışında, Amerika’da görecek. Çünkü birçok ülkenin geçmişini Güneydoğu’nun barındırdığına inanıyorum.

KONTRASTMutlaka bir anınız vardır. Bir tanesini dinleyebilir miyiz?

M.Ertekin – Mutlaka çok anı var ama ben birbirine bağlı olduğu için iki tanesini anlatayım. Projenin başlangıcında Midyat’a bağlı bulunan bir manastır’dan, Midyat merkeze dönüyoruz. Galiba 1995 yılı idi, elinde kalaşnikof olan birisi silahı doğrultup bizi durdurdu. ‘Hayırdır?’ dedik, ‘Midyat’a gideceğim’ dedi. ‘Gideceksen git, yani bu toplu taşıma aracı değil ki’ dedik. İşte, ben istersem olur falan filan, sonradan anladık ki korucu. Korucular orada “ali kıran baş kesen”. Amaç orayı korumak falan değil! Eline tüfek verilmiş, maaş verilmiş, her istediğini yapabileceğini düşünüyor. Yine benzer bir hikâye ve bir Fırat öyküsü. Aynı yıl olabilir… Karakaya Barajı’na gittik, inci gibi çok yüksekte yapılmış bir baraj. Anlatılana göre çimentosu, kumu bile bazen helikopterle taşınırmış. İnşaat gittiğimizde hala devam ediyordu. Oraya giderken bir köyden geçtik, üç beş kişi yolumuzu çevirdi. Durduk, yine korucular! Dedik ki; ‘Kime tüfek çekiyorsunuz?’ -ki o dönemde sergilerin hepsi Cumhurbaşkanlığı himayesinde yapılıyordu-. Adamlar tereddütsüz esas duruşa geçtiler ve bizim kim olduğumuzu anlayınca daha kolay çözüldüler. Dedik ki; “Neler oluyor burada? Terör var mı? Yok, burada olmaz ama biz bazen köyün karşısına geçer köye ateş ederiz ve sonra rapor tutarız şu kadar mermi harcadık, teröristler köyümüze taciz ateşi açtılar diye. Bu raporu jandarmaya bildiririz. Sonra bu raporlar toplanır, evet, terör devam ediyor korucular görevlerine devam etsin denir.” Yani; terör dediğimiz şeyin nasıl beslendiğini görüyoruz. Burada birileri iş bulsun, maaş alsın diye -ki 95 yılından bahsediyoruz- şimdi kim bilir durum nasıldır? Maalesef, Güneydoğu’daki anlamsız savaşın sürmesinin sebeplerinden biri de budur.

Kontrast Sayı 41, Mayıs-Haziran 2014

Bizi paylaşın..