Ferhat ÖZGÜR | Kentsel Dönüşümün Toplumsal Yansımaları (36. Sayı)

Ankara İzlenimleri, 2003

Irmak Soldamlı: Size göre kentsel dönüşümün bireyler üzerindeki yansımaları nelerdir ve yapıtlarınıza bu olgular nasıl yansıyor?

Ferhat Özgür: Kentsel dönüşüm, toplumsal ve bireysel davranışlarımızda, alışkanlıklarımızda gözlemlenebilir değişimlere yol açıyor. 1950’li yılların ortalarından itibaren bunun adı ‘göç’ idi. Eskiden köyden büyük kentlere göç olmuş olsa da köy ve taşra kendi doğasını korurdu. O köylerde hala dere kenarında yıkanan çocukları, umumi köy hamamlarını, kerpiç duvarlı, alçı sıvalı evleri, tezek kokan köy sokaklarını görürdünüz. Köye gittiğinizde tandır ekmeğinin, gözlemenizin, tereyağlı bazlamanızın kokusunu alırdınız. Köyde olduğunuzu hissederdiniz. Oralardan kente gelenler de bu alışkanlıklarını getirirlerdi. Kentte komşuluk ve dayanışma sürer giderdi. Bu komşuluk dediğimiz şey sosyalleşmenin en önemli etmenlerinden biriydi. Komşuluğun olduğu yerde dayanışma ve paylaşma vardı. Geleceğe güvenle bakardınız. Bir çok anınız komşuluk üzerinden oluşurdu. Şimdi küreselleşme döneminde bunun adı ‘kentsel dönüşüm’ oldu. Taşradan kente taşınan alışkanlıklar da sermayeleşti: Vitrinlerde gözleme açan kadınlar, kır pidesi dükkanları vb, hepsi sermayenin mankenlerine dönüştü. Ancak bunu başka türlü de çevirmek gerekir: Kentsel dönüşüm dediğimiz şey, buraya kadar saydığım tüm insani öğelerin birer birer tahrip edilmesinden başka bir şey değildir. Buna ekolojik kıyımı, davranışlarımızdaki tahribatı ve deformasyonu, şirketlerin toprak rantı kavgalarını, vahşi sermaye mücadelesini de ekleyin. Kentler artık toplumsal dayanışmanın merkezi değil, bireysel izolasyonların çoğaldığı yabanıl alanlardan ibaret. Küreselleşme taşradan gelen kontrolsüz göçü tetiklemeye devam ediyor. Köyler de birer birer kentleşiyor. Bizleri uzun vadede içinden çıkılmaz dengesiz bir nüfus patlaması, işsizlik ve elbette toplumsal huzursuzluk ve sefalet bekliyor.

‘Bugün Herkes Dışarı’ , 2002

Benim de yapmak istediğim şey dağılan, çözülüp giden bu toplumsal ve insani dokuyu görselleştirmek. 2002 yılında ‘Bugün Herkes Dışarı’ adlı iki parçalık bir fotoğrafımda böyle bir durum var: Bir Pazar günü bütün mahalle sakinlerini evlerinden dışarı çıkarıp sokağa sıra sıra dizdim. Sonra sokağın bir girişinden bir de çıkışından onları fotoğrafladım. Hayatlarında bir daha hiç karşılaşmayacakları yegane bir ortak anı yaratmalarını istedim. Şimdi 2013 yılındayız. Artık o mahalleden hiç bir iz yok.

Irmak Soldamlı: Yapıtlarınızda mütenalaşma olgusu nasıl görsellik kazanıyor. Genelde bu olguyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ferhat Özgür: Bir yeri soylulaştırmak toplumu sınıfsal katmanlara ayırmak demektir. “Soylu olan” ile “olmayan” ayrımı kendini bütünüyle sermaye ve toprak rantı üzerinden tanımlar. Bizde bu gelişim şehirlerin ‘Büyükşehir’ olmasıyla tezahür ediyor. Şehirler büyüdükçe, azınlıkların, işsizlerin, yoksulların, kayıt dışı ekonomiyle geçimini sağlayanların, çingenelerin (Sulukule olayını hatırlayalım) ve evsizlerin hepsi “marjinal” ve “toplum dışı” olarak nitelendirilir. Bir anlamda soysuzlaştırılır. Daha güzel ve ideal bir megakent adına onların evleri devletçe tahrip edilir, yerine soylu büyük bloklar dikilir. Gücü yetenler bu bloklarda yaşamaya mahkum edilir, yetmeyenler kentin dışına sürülür. Kent fazlalıklardan arındırılır ve yerini daha zenginlere bırakır. TV reklamlarına bakın, dakika bir boy boy yeni uydu kent ve site reklamlarından geçilmiyor. Bu lüks, sözde mükemmel mülkiyeti kimler nasıl satın alabilmektedirler? David Harwey defalarca uyarıyor Türkiye’yi: “Bu mütenalaştırma süreci iyiye işaret değil.” Ama dinleyen kim! Bu bağlamda Gezi direnişi üç beş ağaç değil haliyle. Yıllarca içimizde biriktirdiğimiz bu adeletsizliğin bir patlamasıdır. Yapıtlarım genelde bu sürecin bende uyandırdığı etkiler üzerine kuruluyor.

‘Biz Ameleyiz!’, 2013

‘Biz Ameleyiz!’ (2013) tarihli yeni video çalışmam, mütenalaştırma süreci içinde ucuz işçi çalıştırma olgusunu kişisel öyküler aracılığıyla paranteze alıyor. İnşaatta çalışan amelelerle bir hafta geçirdim ve onlarla söyleşiler yaptım. Yani kent sözde cilalanıyor ama bir de üç kuruşa çalışan o insan gücünü düşünelim. Rant kavgası artık tüm insani değerleri silip süpürmüş durumda. Günlük 20 liraya çalışan 14 yaşındaki amele çocuklar…Bu adalet mi şimdi?

Irmak Soldamlı: Peki bu çarpık kentleşme sanatsal ve kültürel üretim ve paylaşımı nasıl etkiliyor sizce?

Ferhat Özgür: Büyük kent kaosu içinde sanat ve kültürün akışını da sermaye belirliyor haliyle. Alternatif, bağımsız sanat mekanları ya da bir döneme mal olmuş kültürel değerler birer birer sermayenin kurbanı oluyorlar. Emek sineması olayını yeniden düşünelim. Kültür ve sanatın paydaşları zengin sınıflardan oluşuyor. Sanat mekanları sözde dönüşümle AVM’lerin içine sıkıştırılıyor, tüketimin yan öğeleri haline dönüşüyor. Sinemaya gitmek için evden çıkmak değil, alışveriş ederken sinemaya uğramak gibi acaip bir tercih durumu. Kamusal sanatın da ifade alanı daralıyor haliyle. Büyük kentlerin kültürel ve sanatsal sürükleyicileri sadece bienallerle sınırlanıyor. İstanbul’da görece olarak bienale alternatif etkinlik mekanları varsa da diğer kentler için bağımsız alanlar birer birer yerini mütenalaştırılmış lüks mekanlara bırakıyor.

Irmak Soldamlı: Kentsel dönüşüm projelerinde tanık olduğunuz insan yaşamlarını yapıtlarınıza aktarırken neler hissediyorsunuz ve bu konuda sizce ideal nedir?

Ferhat Özgür: Özdeşleştiğimi hissediyorum. Sokağa çıkarak, dönüşümün tahribatına maruz kalmış, sosyal haklardan mahrum, yersiz yurtsuzlarla söyleşerek kendimce, sanatçı olarak bir toplumsal angajman sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyorum. Kentsel dönüşüme elbette tümden karşı değilim. Avrupa’da da bu süreç yaşanıyor. Ancak Türkiye’de artık metropoller bir şantiye alanına dönüşmüş durumda. İstanbul kazmadan kürekten, toz dumandan geçilmiyor. Dönüşüm sürecinde, sivil toplum kuruluşlarıyla temasa geçilmesi, kamunun temel beklentilerinin kamunun ağzından dinlenmesi, birinci derecede koruma alanlarına hiç bir biçimde dokunulmaması, modernleşmenin AVM mantığıyla özdeşleştirilmesinden vazgeçilmesi, kültür ve tabiat varlıklarının yok edilmesi yerine onarılması fikrinin benimsenmesi hepimizin en temel beklentisidir.

Ferhat ÖZGÜR
Akademisyen, Sanatçı

Kontrast Sayı 36, Temmuz-Ağustos 2013

Bizi paylaşın..