Beril TÜRKOĞLU | Portfolyo – Siyah (41. Sayı)

SİYAH

20-21 Nisan 2013 Zonguldak Üzülmez Maden Ocağı

Yüzlerdeki izler ellerindekiler kadar aynı değildi. Daha içeri girerken anladım. Yapılan işin bu dünyadan uzak apayrı bir âleme inmek, siyahla nefes almayı öğrenmek demek olduğunu daha girerken anlatmaya başladılar.

Dışarıdan gelenlere nasıl görünürdü acaba burası? İç dünyayla, dış dünya birbirine girmiş, algılar yerle bir olmuştu. “Acaba benden başkası nasıl bakardı madene, yerin 400 metre dibine?” diye merak ediyordu çoğu. Dışarıdan gelen iki göz gibiydik sanki. Sanki onların gözü dışarısıyla içerisi arasında kör olmuş, iki dünyayı birbirinden ayırmak artık mümkün değilmiş gibi. Her birinde aynı merak: “Nasıl buldunuz madeni?”

Benim gözümün gördüğü mü gerçekti, yoksa onunki mi? Yitirilmiş bir gerçeklik vardı ortada, madende onu aramaya koyulmuşlardı sanki. Kimisi köyden göçmüş orada çalışmak için, kimisi baba mesleğinin sürdürmüştü. Hayatlarına bir kara sürülmüş, bir daha neyle yıkasalar çıkmamıştı. Yer altında raylar koridorları olmuş, göçükler salonları. Duvarda askıları, kenarda su şişeleri. “Burası bizim evimiz olmuş artık, sokaklarımız var burada, caddelerimiz. Girerken korkuyor insan, korkmaz mı, ama alışıyor yine de, mecbur!” dedi biri ve sonra yankılandı cümleler. O zaman dedim ki hangimizin gördüğü gerçek? Ben 400 metre üzerindeki dünyanın onların omuzlarında durduğunu gördüm, o olmasa çökecekti sanki toprak. O ise kendini mecbur gördü, farkında olmadı belki o kadar azken, ne kadar çok olduğunu. Ben koridorlar boyu uzanan nefessizlikler gördüm, aldığım nefesten utandıran. O beni başı üstünde gördü, minnetle selamlayan. Ben anlatacak çok şey gördüm. Boğazım düğümlendi.

Her gününü kar altında geçirseydi de beyazı severdi belki, ya da alıştığı için sevdiğini sanırdı. O zaman da derdi ki bana: nasıl buldun beyazı? Beyaz, beyazdı işte değil mi, siyah da siyah. Ne vardı ki görmeyecek. Ama siyah, öyle değildi işte. Kömür siyahı parlar çünkü, elinle çıkardığında bir avuç kadar kömür parçasını, ayna gibidir. İyice baksan çok göz görürsün üzerinde, yitirilenler orada saklanır. Madenciler, her kömür parçasında o siyaha karışmanın bedelini de görürler, bilirler, bekleneni onlar da beklerler.

Adetten olmuştur ölmek, öyle ki yitirilen madencilerin adına dikilen anıt duvarlarının bir kısmı, 2013 den sonra gelecek gözler için şimdiden yer açmıştır. Devamı gelecek diye ölümlerin, o halka bunu alelen göstermekten çekinmemiştir o anıtı dikenler. Yine utanırım o zaman, tüm insanlık bakar da görmezmiş gibi ben yine utanırım, bu kendini bilmezlikten.

Canını yakıyorsa bir şey o gerçektir işte. Benim gördüğüm gerçekti, onlarınki ise gerçeği göz ardı etmek üzerine kurulmuş, bilinçli mesailerdi. Ekmek vardı sonunda, çocuk vardı, ev vardı. Yapılanlar yapılmaya devam etmeliydi. Yoksa gerçek, etine batardı.

Siyah en konuşkanıymış meğer renklerin. Acıttı, ama anladım.

Beril TÜRKOĞLU
AFSAD Toplumcu Gerçekçi Belgesel Fotoğraf Atölyesi

Kontrast Sayı 41, Mayıs-Haziran 2014

Bizi paylaşın..