Wang Qingsong | Söyleşi (53. Sayı)

Klişe ve stereotipler daha çok olumlu mu, yoksa olumsuz bir anlam mı ifade ediyor sizin için?

Bence klişeler ve stereotipler olumlu ya da olumsuzdan ziyade nötr anlam taşırlar. Tekrar yahut aşırı kullanım bazen yararlı anımsatıcılar olabilir. Tekrar tekrar kullanıldıkça klişeler ve stereotipler, bazı olumlu değişikliklere yol açabilir. Tarih genellikle döngüler şeklinde kendini tekrarlar, bir çözüm sunmadan eski meseleleri önümüze getirip durur. Eski sorunlarla tekrar yüzleşmek zorunda kalırız. Örneğin; I. Dünya Savaşı bittiğinde bir daha savaş olmayacağını düşündük ama II. Dünya Savaşını da gördük. Bu eski sorunlar tekrar, ama farklı biçimde karşımıza çıkarak sabrımızı ve gücümüzü denedi. Daha sonra yeni sorunlar farklı çözümler için yine bizi denemek üzere karşımıza çıkacak. Yani tarih döngüler halinde dalgalanıyor…..

Eski sanat eserlerinde idealleştirme bir nevi 
stereotipler ve klişe ifadeler demekti. Bugün ise böyle bir basitleştirmenin karşı tarafında abartılı hale getirme, parodileştirme, pastiş gibi ifade biçimleri ve arayışları görüyoruz. Bu konuda ne demek istersiniz?

Her toplumun kendi idealleri vardır. Günümüzde insanların farklı perspektifleri var. Resmi merciler azalıyor. İnsanların sonsuzluk hakkında çok karmaşık düşünceleri ve kaybolmuş inanışları var. Geçmişte kırsal görüntüler vardı. Görsel olarak çok rahatlatıcı resimler yapılmıştı. İnsanlar gerçek hayat senaryolarından ilham alırdı. Manzaralarımız kadar zihinsel akışlarımız da değişti. Artık çok fazla bilgi dolu bir web dünyasında yaşıyoruz. Dünya endüstrileşti ve eski köyler ve gelenekler yok oldu. Her şey çok hızlandı. Artık kimse ebedi yaşama inanmıyor. Tıpkı eğitim gibi. Eskiden öğretmen – öğrenci ilişkisi çok yakındı. Artık çok farklı bir durum var. İnsanlar hızlıca mutlu olmaya inanıyor. Bu gerilimleri ifade etmenin yeni bir yolunu bulmamız gerekiyor. Hayallerimizin geleneksel etiği tekrar hayatımıza sokacağına inanmalıyız.

Fotoğraflarınız günümüzde Çin’deki pek çok tartışmalı meseleyi ele alıyor. Çoğunlukla mizahi, hayli teatral ve politik bir yaklaşımla Çin Kültür Devrimi’nden bu yana ülkenin geçirdiği dönüşümün sonucunda oluşan tüketim, din ve siyaset ile ilgili sorunları yansıtıyor. Çok büyük ölçekli fotoğrafları tercih ediyorsunuz. Sebebini öğrenebilir miyiz?

Eskiden birbirimizle telefon, faks ve mektupla iletişim kurardık. Artık durum değişti. Fazlaca çevrimiçi oluyoruz. Telefonu bile nadiren kullanıyoruz. Onun yerine Skype, Facebook veya Twitter gibi birçok uygulamayı tercih ediyoruz. Kim bilir, belki birkaç yıl içinde para da kullanmayabiliriz. Şu anda bitcoin ile ilgili birçok tartışma sürüyor. Şahsen ben daha fazla düşünce ve gözlem gerektiren sorunlara odaklanıyorum. Bu bahsettiğim konuları kesin bulmadığımdan, kendi bakış açımla araştırıp insanlara bu konuları hatırlatacak fotoğraf çalışmaları yapıyorum. Bu tür konular/sorunlar hakkında yaptığım çalışmalarda insanlara öyledir veya değildir; iyidir veya kötüdür değerlendirmesi yapmıyorum. Sanat insanlara düşünme malzemesi verir. Sanat dünyaya hiçbir şey ispatlamaz. Sanat kesin bir cevap veremez. Nokta. Ancak susmamalıyız çünkü o zaman dünyayı değiştiremeyiz.
Bu yüzden, meseleleri basitleştirmemek için, idealleştirme hatasına düşmemek için ben ve benim gibi sanatçılar abartı, parodi ve pastiş gibi stratejiler uyguluyoruz. İnsanlara bu konulara bakmaları için büyük çapta tek bir fotoğraf, korkunç bir görüntü sunuluyor ki, biz bunları nasıl ihmal ettik, bu duruma nasıl geldik diye düşünsünler… bir çeşit iğne batırmak gibi. Bazı çetin ceviz konularda acı vermesi için milyonlarca kez kullanmalıyım. Mesajlar, teatral efekt ve politik fırça darbeleri ile tatlandırarak mizah ve hicivle sunulmalı.

Türkiye’de İstanbul’da Dirimart’ta işlerinizin birkaçını 
görme fırsatı yakaladık. Ülkemizin sanat ortamı ile gözlemleriniz de oluşmuştur. Ülkemizde de Batı Kültürü’nün derin etkileri ile özellikle de globalleşme adı altında Amerikanlaşma bizim sanatçılarımızı da ilgilendiren bir konu. Türk sanat ortamı ile kendi ülkenizin arasında bir benzerlik ya da farklılık varsa tespitleriniz öğrenebilir miyiz?

Türkiye; Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlıyor. Bu konumu ile de pek çok ülke arasında karşılıklı kültürel, dini, ekonomik konuların paylaşımı ile kültürel ve ticari iletişim kurulması anlamında işe yarıyor. Gerçi, biz Türkiye’yi daha çok dinlerin çatıştığı bir alan olarak biliyoruz. Pek çok din burada gelişmiş ama aynı zamanda çatışmış da. 2013 yılında İstanbul Bienali için İstanbul’daydım. Bana göre bu kent pek çok farklı kültürün kenti.

Gerçi bir haftalık kısa ziyaretim süresince taksi şoförleri tarafından üç kez kandırıldım. Gözümün önünde paramı değerinin altında bozdular. Çin, gelenekleri ve politikası açısından farklı bir ülkedir. Türkiye de öyle. Türkiye bir anlamda daha rahat gözüküyor. Geçtiğimiz yıllarda ülkemizde Türkiye’deki gibi gösteriler yapıldığını görmedik.
İstanbul’da geçirdiğim günler boyunca pek çok grev ve gösteri gördüm. Çin ve Türkiye arasındaki ortak bir nokta, her iki kültürün de batı hegemonyası ve küreselleştirmesi ile zarar görmüş olması. Diğerlerinden farklı yerel özellikler kayboluyor. İstanbul’da sokaklarda insanların tüm kültür ve moda markalarını yoğun olarak taşıdıklarını gördüm. Bu, büyük kozmopolit bir Avrupa kentinde dolaşmak gibiydi. Aynı durum Pekin ve Şanghay’da da var.

Kültürel artıkların bir kolajı, akışkan, göçebe, hibrid ve eklektik imaj olarak kimlik, dil oyunları, hayatlarımızın görsel medya tarafından gittikçe daha çok belirlenmesi gibi yeni kavramları anlamaya çalışıyoruz. Sanatçılar da bu konulara yeni açılımlar getiriyorlar. Bir sanatçı ve yaşadığımız çağın insanı olarak bu durum hakkında ne söylemek istersiniz?

Geçmişte kimlik konusunu önemserdim. Zaman geçtikçe insanlar birbirini ortak bildikleri diller ile tanıyor. Okyanus ötesinde olduğumuzda bu dil nasılsa yalnızca İngilizce. Dolayısıyla diğer insanlarla iletişim kurmak için yabancı dil kullanmak bir krize yol açıyor. Göçmenlik şu anda dünya çapında bir konu. Almanya’da çok sayıda Türk göçmen var. Çinli veya Meksikalılar gibi, başka bir ülkeye göçtüklerinde Türkler de bir arada yaşıyor, hayatlarını kazanıyor ve diğer pek çok şeyle oluşturduğu karışımla birlikte kendilerini kültürlerinin içinde tutmaya çalışıyor.
Dünya çapında Çin ve Meksika Mahalleleri var. Kültürlerin bu melezleşmesi bir kimlik tanımlamasını zorlaştırıyor. Kültürlerarası bir anlayış ve tanımlama bu durumda çok zor.

Reklam ve ticarette klişe ve stereotiplerin tüketici üzerinde etkisi ve tehlikesi nedir? Zaman zaman sanatçıların büyük markaların sponsorluğunda iş yapması veya yüzü olması konusunda ne dersiniz?

Günümüzde pek çok büyük şirket güncel sanat alanına tecavüz ediyor. Pek çok bienalin sponsoru süper büyük firma, vakıf ve kurumlar. Bunun bir etkisi oluyor elbette. Örneğin 2008 yılında Christian Dior ile çalıştım.
Çok fazla kan ve şiddet kullanmamam gerektiği konusunda uyarıldım. Bu uyarıyı dikkate alarak eleştiri ve çatışmanın dozunu düşük tutmaya çalıştım. Günümüzde piyasa; müzayede evleri, galeriler ve kurumlar gibi sermaye tarafından belirlendiği için sanatçılar belli bir mesafeyi korumak zorunda kalıyor. Pek çok kişi bu kurumların nereden geldiğini ve bu markaların Çin markası olup olmadığını bilmiyor. Sanatın dünya üzerinde büyük bir fark yaratmak gibi dönüştürücü bir rolü olmasa da pek çok sorunu dikkate almamız gerek.

Bir şeyi en bilinen, harcıâlem dille anlatmak ne zaman klişe, ne zaman klasik, ne zaman sıradışı olur?

İnternet ile yapılan iletişim her şeyi çok hızlandırdı. Tüm bilgi ve teknik bilgi dünya çapında saniyeler içinde paylaşılıyor. Pek çok konu hemen internet üzerinde yer alıyor. Dolayısıyla klasik konulara bozulmamış haliyle erişilemiyor. Bütün bunlar herkesçe o kadar erişilebilir durumda ki, ışıltısını kaybetmiş klişeler haline geliyorlar.

Klişe ve stereotiplere uydukça topluma, uzaklaştıkça kendimize mi yaklaşırız?

Evet, bir noktaya kadar.

Yaşam tarzı ne anlama gelir? Gerçekten bir tipten daha mı fazlasıyız? Çevrimiçi sakinlerinin sanal dünyası, simülasyon ile gerçek dünya arasındaki çizginin kaybolması, belirsizleşmesi gibi konular ile sanat ve hayat arasında sanatçının konumu hakkında neler söylemek istersiniz?

Sanatçılar daha duyarlıdır, ama bazen kesin cevaplar konusunda kaypak olabiliyorlar. Bugün toplum için bir konu olumlu olabilir ama yarın bu konuda şüphe duyulabilir. Gerçi sanatçılar farklı fikirler sunmalı. Sanatın kesin olmamak gibi kendine has bir özelliği vardır. Sanatta matematik veya fen bilimlerinde olduğu gibi tek bir doğruya ve kesinliğe ulaşamazsınız. Somut olmayan bir konuda sanatçılar alttaki doğruyu kazıyıp ortaya çıkarmak için bir kesik atabilmelidir. Sanatçılar bazen çelişkiler arasında gidip gelerek bocalayabilirler. Tüm sorunların çalkantısı arasında sanat eserleri yaratabilir. Günümüzün kaynaşmış küresel kültürü içinde tek bir yaşam tarzı zorlukla sürdürülebilir veya ayakta kalabilir.

Kavramsal olarak idealize görüntülerle aslından uzaklaşıp, kopyalardan oluşan yeni bir dünya yaratılması (Baudrillard ve simülasyon), kimlik sahibi olmaya ihtiyaç, ama stereotip olmanın kaçınılmazlığı ve fotoğrafların üstlendiği rol konusunda ne demek istersiniz?

Sanatçıların şüphe ve telkin tavrı taşıdığı göz önünde bulundurulursa, gerçek ve ideal arasında uzun süredir süregelen bir çekişme var, bu yüzden farkındalık ve vicdanın işbaşında olmasına dikkat etmemiz gerekli. Sanatçılar eğilimlere karşı durabilir ve bazen, çok nadir de olsa, başka yöne çevirebilir. Popüler kültür, yönü değiştirilmesi zor ağır bir gemi gibidir. Fotoğrafın çoğaltılabilmek ve kitle iletişiminde kullanılabilmek gibi avantajları var. Ben sanat eserlerini sosyal, kültürel ve politik konuları görüntülemesi için kullanmaya çalışıyorum. İşlerimde  sürrealizm, eleştiri, satir unsurları kullansam da sosyal gerçeklikler bazen benim sunduğumdan daha da tuhaf olabiliyor. Umarım bu çalışmalar sosyal platformdaki gerçek görüntüleri ortaya çıkartabilir.

Bir ortamda klişe olan toplumun genelinde olmayabiliyor. Toplumdan topluma gündelik hayatın stereotipleri ve klişeleri de değişiyor. Sizce daha sınırlı ve elitist bir grup olan sanat yazarları, küratörler ve önemli kurumların temsilcileri arasında klişe ya da vasat olan, ama hala alıcısı/izleyicisi olan sanat hakkında ne dersiniz?
Sanat hep yeni ve sıradışı mı 
olmalıdır?

Bu konunun iki boyutu var. İnce bir atasözü vardır, resim veya sanat eserlerinin, sanatçının kişiliği hakkında ipucu verdiğini söyler. Eğer kişi canlı ve hareketli ise eserleri de muhtemelen aydınlatıcıdır ve farklı alanlarda yer alır. Öte yandan kişi inatçı ve kendini tekrarlayan bir yapıdaysa, stereotip özellikleri taşısa da kendi ayırt edici yapısını kurar. Dolayısıyla iyi bir çağdaş sanatçıdır da diyebilirim.

Gündelik hayat çoğu zaman yavan ve klişe ise sanat bunu nasıl konu etmelidir?
Sıradan hayatın gözden 
kaçabilecek değerini ortaya çıkarmak sanatın gücü dahilinde midir? Sanat erişilmez olana göz alıcı bir hava vermek yerine sürdürmek zorunda olduğumuz hayatın gerçek değerine gözlerimizi açabilir mi?

Elbette sanatın gözlerimizi açmakta bir rolü var. Sanat sıradan olamaz, sanatçının vizyonunu sunmalıdır. Sanatçı, sıkıcı günlük yaşama bir cevap arar, bazen konuya uygun olmasa da. Bazı sıradışı anlarda sanat, tıpkı bilimde yapılan iyi buluşlar gibi, yeni ilhamlarla ışıldar.

Klişeler içi boşalmış olsa da bildiğimiz anlamlar hakkında ise bunları kolayca akılda tutmanın bir yolu da olabilir. Bazı klişe fikirler, üzerinde bizi yeniden düşünmeye davet ederek, neyin daha önemli olduğuna dair yeniden bakmaya bizi teşvik edebilir. Hayatta en çok neyin önemli olduğuna dair bir hissiyat yaratmada klişeler sanatçıya kolaylık mı sağlar, yoksa hızlı kodlama ile derinleşerek uzaklaşan temsillere mi neden olur?

Sanatın çok önemli bazı fonksiyonları vardır. Sanat, sıra dışı bir şeyin temsili ile sıradan bir şeyi ifade eder.
Bu çalışmalar pek çok meseleye karşı içerik sunar. Sanatçılar meseleleri ifade etmek için farklı yollar arar. Çoğunlukla gelenekleri tekrar düşünür ve bilincine vardığımızda, klişelerden aydınlanmış yeni fikirler çıkacaktır. Sanatçılar stereotiplere bakmak için yeni değerler ve yeni tavırlar keşfetmeye çalışır.

Bize son çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

2017 kışında “İki Şehrin Hikayesi” için yapacağım yeni bir çekimde kullanmak üzere endüstriyel görüntüsü olan depo benzeri yerleşimler aramak için Michigan Üniversitesi’ndeki Çin Çalışmaları Merkezi (LRCCS) aracılığı ile Detroit’i ziyaret ettim. 19. yüzyıldaki demiryolu patlamasının yaşandığı alanlarda yapılan kentsel yenileme çalışması olarak 1960’larda kurulan bu alanları araştırdıktan sonra, şu an boşalmış olan bu alanlar ve yerleşimler, bir geçiş yaşayan, toplumsal huzursuzlukla boğuşan şehir manzaraları beni cezbetti.
Sonunda Highland Park arazisinde, bir zamanlar Sander’s Factory olan mekanı yeni çalışmamı sahnelemek için uygun bir alan olarak seçtim. 17 Şubat tarihinde Detroit’de yaşayan kişilerden ve Üniversiteden 50 kadar kişiyi buraya davet ettim.
Proje: Gerçekçi bir Çinli ressam olan Wang Shikuo (1911-1973)’nun klasik bir resminden ilhamla, çağdaş kentsel hayatı, sosyal ve politik sömürüyü, değişim ve geçişi tasvir eden yeni bir hale çeviren bir görüntü ürettim.
Detroit dolaylarındaki bu yoğun terk edilmişlik ve boşluk, insanların bu alanda yeni kullanım alanları üretmesine yol açmıştır. Bu yıkıntıların gözlenmesi kent sakinlerinin, sanatçıların ve girişimcilerin alanları kendi vizyonları doğrultusunda iyileştirmesine izin vermiş ve geleceğin kentine ait bir şablon oluşturulmasına imkan vermiştir.
Bu proje hem geçmişin izini, yıkımlarını ve yok olmuşluğunu ortaya çıkartan başka bir kentin oluşması için umut verici bir anlatım sunan fotoğraflar ve bir arşiv oluşturmuş, hem de sanatsal bir üretim aracılığı ile toplumun kentsel yeniden yapılanması için yeni ve canlı bir vizyona kavuşmasını sağlamıştır.

Wang Qingsong’un Kontrast Dergi 53.sayıda yayımlanan portfolyosuna buradan ulaşabilirsiniz.

Bizi paylaşın..