Mine HOŞGÜN SOYLU | Bunu Ben de Yaparım! Modern Sanat Kullanma Kılavuzu (39. Sayı)

Bir kitap okudum, bir çok şey öğrendim.

Yazıma başlarken şunu itiraf etmem gerek; güncel sanata bakışım biraz çekingen, kaygılı. Elimden geldiğince kuramsal bilgileri edinip, örnekleri izlemeye çalışıyorum, ancak gittiğim her sergiden soru işaretleriyle dolu, hatta “yapıta verilen ismi okumasaydım bu anlamı çıkaramazdım” gibi biraz şaşkın, biraz tatminsiz düşüncelerle çıkıyorum. Sizler bu konuda ne hissediyorsunuz, güncel sanata bakışınızı kolayca itiraf ediyor musunuz bilemiyorum ama bu kitap derdinize çare olacak gibi.

Bunu Ben de Yaparım!”, hemen her bölümünde sanat dünyasının bir yönünü, bir elemanını detaylı olarak ele alıyor. Örneğin ilk bölüm “güncel sanat” kavramında tartışılacak, sanat yapma yollarının bir listesi halinde.
Bu bölümde yer alan klasik sanat türleri; resim, heykel, fotoğraf ve devamında ortaya çıkan; video, performans ve aksiyon sanatları dönemsel yaklaşımları açısından incelenmiş. Kavramsal sanat, enstalasyon, hatta yazarın deyimiyle bahçecilik sanatı (?) da unutulmamış. “Sanatçı” sözcüğünden ne anladığımızın yanıtı ve onların da bu anlayışa katkıda bulunması; bazen yanlışların sürdürülmesi, bazen izleyiciyi çılgına çevirip ilgi çekmek adına atılan adımlar bu bölümün konuları arasında. Temelde yazarlarımızın konuya bakışları da pek farklı sayılmaz; okuyucuyu dürten, eğlenceli, alaycı bir dilleri var ve kimseye acıdıkları söylenemez. Evet, acımasızca ama doğru söylediklerine de inandıran bir dille, güncel sanatın ve sanatçının derdini anlatıyorlar. Anılan sanat dallarındaki değişimi, piyasanın özeleştirisini yapmayı ne kadar sevdiğini, sanatın artık “estetikle” eşanlamlı olmadığını anlatıyorlar. Kitaba göre, sanat dalları artık ayırt edilemeyecek kadar birbiri içine geçmiş, sanat yapıtı, sanatçının kendisi haline gelmiş durumda. Onlar da çoğu kez bu yapıtı en çok para verene pazarlayan bir imaj çiziyorlar. Zaten ikinci bölüme de böylece ulaşıyoruz: Sanat piyasası…

Sanat piyasasının aktörleri; sanatçılar (ikinci plandaki asistanlar da dahil), onları destekleyen veya yoksayan hamileri; galericiler, kuratörler, eleştirmenler, piyasayı yönlendiren para sahipleri; koleksiyonerler, bazen onların iplerini elinde tutan danışmanlar… Sanat piyasasının mekanları; sanatçının atölyesi, galeriler, müzayede evleri, sanat fuarları, müzeler…
Her biri ikinci bölüm boyunca haklarını alıyorlar. Bu bölümü okuduğunuzda, çok da anlamadan çıktığınız sergiler, ününü duyduğunuz performans gösterileri iyice gözünüzden düşüyor. Anlaşılan o ki; sanat yapıtı, sanatçı ve başarılı sanat mekanları hepsi birer pazarlama ürünü. Parayı elinde tutan, gizemli ve üstten bir bakışı sürdürebilen, özellikle arkasında güçlü bir imaj tasarımcısı olan kişiler bu piyasayı yönlendirebilir. Biri kendini sanatçı olarak lanse edebilir, bir diğeri seçtiği koleksiyon parçalarının birer sanat eseri olduğunu iddia edebilir. Biri himayesinde olan sanatçıyı doğru parkura sürüp dünyaca tanınmasını sağlayabilir ya da bir diğeri elindeki koleksiyonu sergilemesi için verdiği izni son anda iptal ederek bir müzenin kapanmasına neden olabilir. Yine de bu süper güçlerin birbirlerinin önünü nasıl kesebildiğini, böylece kendi içinde oluşan dengeyi, piyasadaki bir çok kişinin –istese de istemese de- sanatını onayladığı gerçek sanatçıların varlığını da görebiliyorsunuz bu bölümde. Yazarlarımız karamsar değilller, sadece “gözünüzü açın, kendi kararlarınızı verebileceğinizin farkında olun ve güçlü bir sanat diyeti yapın!” diyorlar.

Daha sonraki bölümler sanat izleyicisi için reçeteler halinde. Bir sergi ziyaretinden nasıl canlı çıkarım? İzleyicinin yeri, nasıl algılandığı ve algıladığı, sanata para yatırma yöntemleri, nereden ne tür eserler alınabilir, hatta onlara “eser” demek doğru mu? konularında bilgi edinebilirsiniz. Bu konular gerçekten esprili bir yaklaşımla, içinizi ısıtacak, sizi gülümsetecek anekdotlarla anlatılmış.

Aşağıda bir sergide söylemeniz uygun olabilecek bir kaç cümle var:
– Bu ışık koşullarında eserleri asmak bayağı zor olmuştur herhalde.
– Sergi düzenini beğendim. Eserler arasında bir ilişki yaratılmış. (s. 141)

Gördüğünüz gibi sanata dair hiç bir şey söylemeden oldukça bilgili bir konuşma şekli… Kitabımız tam da bunu söylüyor zaten, “…sanat eseri dil aracılığıyla kelimelere dökülmeye çalışılır ama sanatın belirgin özelliği işte budur; dille ifade edilemeyendir. Tıpkı müzikte olduğu gibi, hissedilebilen ama açıklanamayan bir şeyler hep kalır.

Sanat uzmanının da sanat eserinden uzaklaşıp sanatçının hayatına dair bilgilerle, eserin oluşum sürecinin ayrıntılarıyla ya da felsefi referanslarla hava attığını fark ederiz.

Sanatın asıl paradoksu, temelde iletişime yönelik olmasıdır. Nesneler, ancak dil aracılığıyla ve bir galeri ya da müzede sergilenince sanat oldukları zannını uyandırırlar. Ayrıca sanatçının ve işin adının, kullanılan malzemenin, hatta belki fiyatının da yazdığı bilgi plaketi mutlaka vardır. “Dikkat, sanat!” etiketini dille onaylayan katalog metinleri, paneller ve açılış konuşması da cabası (s.142-143).”

Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi kitabımızın dördüncü bölümünde de, sanatçının ve sanat eleştirmeninin söyleyebileceği bir çok cümlecik ve onlara yönelik yorumlar yer alıyor.
Hemen her söz eğrisiyle, doğrusuyla irdeleniyor. Çünkü her şey de olumsuz değil elbette. Doğru algılarsanız yapabileceğiniz çıkarımlar, sözcüklerin parıltısını silkeledikten sonra kalıcı olabilecek, size de değerli gelebilecek eserler var. Önemli olan, özellikle yaratılan karmaşanın altında onları bulabilmek.

Son bölüm bu çorbada “iyi ve kötü sanat”ın nasıl ayırt edileceğini tartışıyor. Dayanaklardan biri “zevk” olabilir mi? Bu zor görünüyor çünkü zevk kavramı hep subjektif olduğu, herkes için değişebileceği ve tartışılmayacağı gibi dayatmalarla birlikte gündeme gelir. Oysa Rus sanatçılar Komar ve Melamid ikilisi tarafından yapılan bir araştırma, uluslararası sanatsal beğenilerin çok benzer ögelere ve ortalama değerlere sahip olduğunu saptamış. Bir diğer yaklaşım sanatçının aldığı övgü düzeyi olabilir ki, bu da ancak piyasa değeri hakkında bilgi verebilir. Nitelikli eserin sahip olabileceği değerlere yönelik bir liste oluşturabileceğimizi, ancak bu listeye atacağımız tikleri belirlemek için bu kez bizim yetersiz olabileceğimizi söylüyor yazarlarımız. Öyle ya, “belli bir bilgi ve deneyim dağarcığı olmadan bir eserin sanat tarihindeki önemini ölçmeniz pek mümkün değildir (s. 168).”

Bu bölümde yakın dönem sanat tarihi de çeşitli örneklerle yer alıyor. Neredeyse bir sanat eserine isim koyabilecek kadar bilgi biriktiriyorsunuz. Kitabın özeti ve derli toplu bir şekilde söylemini bulabilirsiniz bu sayfalarda.
Dedim ya, ben bir kaç günde çok şey öğrendim. Belki bölük pörçük bilgilerimi düzene sokan ve tanıdık isimleri yorumlayarak anlatan yapısı, belki ona buna rahatça laf edebilmesiyle gönlümü kazandı bu kitap.
Sizlere de tavsiye ediyorum, en azından eğlenip, kendi “yapıtlarımızla” dalga geçebileceğimiz veya onların niteliklerini bir adım öteye taşıyabilecek yolda yanımızda olabilir Modern Sanat Kullanma Kılavuzu.
Kolay gelsin.. .

Bunu Ben de Yaparım! Modern Sanat Kullanma Kılavuzu
Christian SAEHRENDT & Steen T.KITTL
Ayrıntı Yayınları / Sanat ve Kuram Dizisi, 198 sayfa
Çeviri: Zehra Aksu Yılmazer

Kontrast Sayı 39, Ocak-Şubat 2014

Mine HOŞGÜN SOYLU

Bizi paylaşın..