Pınar İLKİZ | Hak Haberciliği; Senin Hakkın mı Yoksa Benim Hakkım mı? (49. Sayı)

“Hak haberciliğinde doğru ya da yanlış yoktur, bunun yerine tercih edilen ve edilmeyen vardır.”

Hak haberciliği… Aslında bildiğimiz anlamıyla habercilikten bahsediyor olmamız gerekiyor ama tabii her kavram her insanın zihninde başka şekillerde yankı bulduğu için en iyisi başlamadan önce şöyle bir ortaklaşmak adına bir tanımla başlayabiliriz belki:

“İnsan haklarına dayalı bir habercilik yani haklar haberciliği sadece günümüzde evrensel geçerlilik kazanmış insan hakları ile ilgili konuları ve sorunları öne çıkartarak değil, habere konu olan her şeyin insanla ve insan haklarıyla zaten içsel olarak bağlantılı olduğunu fark ettiği ölçüde gerçekleştirilebilir.”1

Hak haberciliği ile ilgili birkaç okuma yapmak isterseniz eğer Bianet’in “İnsan Hakları Haberciliği” kitabını öneririm. Kendi tanımıyla: “İnsan Hakları Haberciliği, kamusal ve özel yaşama dair bütün haberlerin haklara odaklı kılınmasını gerektiren ve haberi de haklar doğrultusunda dönüştürmeyi hedefleyen bir gazetecilik/habercilik yaklaşımını irdeliyor.”

BBC muhabiri Jake Lynch ve Annabel McGoldrick’in tanımıyla2 barış gazeteciliği; editörlerle habercilerin toplumdaki çatışmalara şiddet dışı yöntemlerle yaklaşılmasını sağlayacak ‘öyküleri’ seçip, haberleştirmek konusunda yaptıkları bir tercih.

Bu madem bir tercih, neden barış gazeteciliğini tercih etmiyoruz ki? Tiraj? Daha fazla tık?

Bunun yanı sıra Süleyman İrvan’ın “Barış Gazeteciliği”3 çalışmasına da göz atmakta fayda var. Genelde okuma listesi ya da kaynaklar yazının sonunda verilir ama içeriklerinin önemi sebebiyle burada yazanları hatırlayarak aslında neden bahsettiğimizi hatırlamak hepimize iyi gelecektir. Aslında zaten hali hazırda var olan kurallar dizisini hatırlamak gerekirse:

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayımladığı “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi”nin gazetecinin temel görevleri ve ilkeleri bölümünün 3. maddesi aynen şöyledir; “Gazeteci, başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Irk, etnisite, cinsiyet, dil, milliyet, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslararasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci, her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtıcı yayın yapmamaya özen gösterir.”

UNESCO’nun 1983 yılında Paris toplantısında kabul edilen “Profesyonel Gazetecilik Etiği Uluslararası İlkeleri” adını taşıyan belge de gazetecinin evrensel değerler yanında taraf olması gerektiğinin altını çizmektedir. Örneğin, evrensel değerlere ve kültürel çeşitliliğe saygı başlıklı 8. maddede şöyle denilmektedir: “Gazeteci, barış, demokrasi, insan hakları, toplumsal ilerleme ve ulusal özgürleşme gibi evrensel insani değerleri savunur…”. Savaşların ve insanlığı tehdit eden diğer kötülüklerin ortadan kaldırılması başlığını taşıyan 9. maddede ise, evrensel insani değerlere bağlı bir gazetecinin savaşı, şiddeti, nefreti, ayrımcılığı, ırkçılığı, baskıyı haklı çıkaracak bir gazetecilik anlayışından uzak duracağı ve barış için çaba göstereceği vurgulanmaktadır.4

Şimdi eğer bütün bunları -Edip Cansever’in de kulaklarını çınlatarak- masanın üzerine koyarsak, aslında gazeteci dediğimiz ayrımcılık yapmayan, şiddeti övmeyen ve hatta okuyucuyu/halkı kışkırtmayarak gazetecilik mesleğini icra eden kişidir. Hedef göstermez, kendinde olmayan gücü, kendine verilmiş gibi kullanarak kendi ideolojisi doğrultusunda suçlu gördüğü kişinin cezasını “kesemez”.

Peki, gerçekten öyle midir? Okulda öğretilenlerle gündelik hayat ne kadar örtüşmektedir? Daha da önemlisi satılacak fazladan bir gazetenin ya da alınacak bir ‘tık’ın kârı ne zaman habere konu olan kişinin haklarının önüne geçmiştir?

İçinde başka saikleri barındıran bir haber yapıldığı zaman bunun algılanması konusunda Türkiye’deki medya okur-yazarlığına bir bakmak gerekir.

Medya okuryazarlığı nedir derseniz, mesela RTÜK www.medyaokuryazarligi.org.tr adresin-deki internet sitesinde şöyle bir tanım yapmış:

“Medya okuryazarlığındaki amaç ise; medya mesajlarının doğru algılanması, eleştirel bir bakış açısıyla alınabilmesi, gerçeklik-kurgusallık ayrımının yapılabilmesi, medyanın sunduğu dünyanın gerçeğin kendisi olmayabileceğinin anlaşılması, medyanın yönlendirme ve yönetme fonksiyonlarının olduğunun farkına varılabilmesi, mesajı gönderenlerin kendi düşüncelerini empoze etme gayreti içinde olabileceklerinin değerlendirilmesi gibi hedefleri içermektedir. Yani medya okuryazarlığı, kaynağı her ne olursa olsun, bilgiyi değerlendirip onu yerinde kullanabilen bireyler olmayı, böyle bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir.”5

O zaman basit anlamıyla “Okuduğumuzu anladık mı?” sorusundan bahsediyoruz aslında. İki kavramı birleştirecek olursak; okuduğumuz haberde sadece olan olay mı bize aktarılıyor yoksa okuduğumuz medyumun (gazete, televizyon, radyo, dergi, vs.) sahibinin ya da çalışanlarının düşünceleri doğrultusunda taraflı bir haber mi yazılmış bunu anlamamızdan bahsediliyor.

Masa bayağı kalabalıklaştı

Masa bayağı kalabalıklaştığına göre artık başlayalım. Hak haberciliği yaparken odağınız insan olmalı.

İyi güzel de bu nasıl olacak?

Sokrates’in idealist felsefesine bakacak olursak, tüm bilgiler insanın kafasında vardır, ama berrak ve uyanık halde değil, üstü örtülü ve uyur haldedir. O bilgileri gün ışığına çıkarmak için doğru soruları sormanız gerekmektedir.

Şunu düşünün; yaşadığınız kentin uzak bir noktasına fabrika yapılacağı haberi düştü ajanstan. Sizin bu haberi alıp götüreceğiniz ilk departman ekonomidir. Ama eğer şu soruları sorarsanız:

– Fabrikada engelli istihdamı oranı ne kadar olacak?

–  Fabrikada bir kreş olacak mı?

–  İlgili Belediye ya da fabrikanın kendisi ulaşımı sağlıyor mu?

–  Fabrikanın atık dönüşüm politikası nedir?

isterseniz yaşam, isterseniz kadın, isterseniz çevre sayfasında haberinize yer bulabilirsiniz

Haberi hangi açısından ele almak istediğinize göre haberinizi şekillendirebilirsiniz. Bu soruların cevabı ve bu cevaplara verdiğiniz ağırlık ile haberinizin içeriği değişecektir.

Her haber bir fabrika kurulması haberi gibi olmayabilir. Savaş haberleri, cinayet haberleri, toplumun dışına itilmiş bireyler ya da azınlıklarla ilgili haberlerde şiddeti öven ve hatta mağdurları daha da mağdurlaştıran bir dil ile karşılaşabiliyoruz. Hatta bu dilin yanı sıra bir de fotoğraf kullanımı ya da fotoğrafın kullanım şekli (hangi fotoğrafın seçildiği, görüntünün hangi kısmının verildiği, kesilip-kesilmediği, mozaiklenip-mozaiklenmediği vb.) bile aslında haberi servis eden gazetenin görüşüne ve duruşuna dair bir fikir verir. Bazen, şansımız varsa, tarafsızlığına dair de fikir verebilir.

Bunun çok güzel bir örneğini 17 Eylül 2013’te Bianet6 bize sundu. Hatay’ın Yayladağı İlçesi’ndeki Topraktutan Karakolu’na 400 metre uzaklıkta düştüğü bildirilen Suriye helikopterinin Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F-16 savaş uçakları tarafından vurulduğunun açıklanması üzerine gazetelerin manşetleri ne olmuştu?

Hürriyet: Vurduk

Habertürk: Esad’a ‘korsan’ tokadı

Sabah: Esad al sana misilleme

Güneş: Vururuz demiştik

Star: Düşürdük

Vatan: Uyardık, dinlemedi

Türkiye: Sınırı aştı, vurduk

Posta: Misilleme

Yeni Şafak: Önce Uyarı Sonra Füze

Radikal: 2 kez uyarıldı, 2 dakikada vuruldu

Milliyet: Sınır ihlaline jet yanıt

Özgür Gündem: Helikopter savaş için mi düşürüldü?

Okur, bir gazeteci olarak sizin ne düşündüğünüzle ilgilenmemelidir, bunun için köşe yazarları vardır. Okur, bir gazete olarak sizin ne düşündüğünüzle de ilgilenmemelidir ki, bu cümleyi yazarken bile imkânsızlığı aşikâr.

Yukarıda Bianet’in sıraladığı manşetlerin çoğu bir ideolojinin ürünü. Olayın 5N1K (Ne, Nerede, Ne zaman, Nasıl, Neden, Kim soruları) açısından verilmesi maalesef bu başlıklar için geçerli değil. “Uyardık dinlemedi” ya da “Vururuz demiştik” gibi başlıklar okuyucuya haberi ulaştırmaktan ziyade gövde gösterisi/meydan okuma niteliğinde başlıklar.

Ne olmayacağını biliyorsak peki ne olabilirdi? Taraf, Zaman ve Cumhuriyet’in başlıklarına bakacak olursak haberin ne olduğuna dair bilgiye sahip olabiliyoruz. Herhangi bir yorum katmadan, hüküm vermeden. Fakat her başlıkta seçilen kelimeler aslında bize bir şey anlatabilir. “Vurdu” kelimesini kullanmakla “düşürdü” kelimesini kullanmak arasındaki fark gibi.

Taraf: Türk jetleri Suriye helikopterini vurdu

Zaman: Türk jetleri, Suriye helikopterini vurdu

Cumhuriyet: Türk jetleri Suriye helikopterini düşürdü

Sadece fotoğraflar üzerinden bir okuma yaparsak eğer Çilem Karabulut haberi sanırım son döneme dair iyi bir örnek olacaktır. Fakat fotoğraflara geçmeden önce birkaç başlığa bakacak olursak:

Hürriyet: ‘Hazırlan fuhuş yapacaksın’ dedi öldürdüm

Habertürk (1): Dayakçı kocayı öldüren kadın yakalandı

Habertürk (2): ‘Hep kadınlar ölmesin, biraz da erkekler ölsün’

Cumhuriyet: Eski eşine kurşun yağdırdı

Milliyet: Eski kocasına kurşun yağdırdı

Habere konu olan olay şuydu: Adana’da 28 yaşındaki Çilem Doğan, boşandıktan sonra aynı evde birlikte yaşamaya devam ettiği 33 yaşındaki Hasan Karabulut’u yatak odasında tabancayla vuruyor. Hasan Karabulut’a altı kez uzaklaştırma cezası verilmiş, Çilem Karabulut eşini altı kurşunla öldürmüş, burada yaptıkları kelime oyunlarını gelin siz düşünün.

Bu habere dair başka ilginç bir nokta ise -eğer siz de fark ettiyseniz- yazıda Çilem’in adı üç kere geçti fakat iki farklı soyadı ile, “Doğan” kızlık soyadı ve bazı basın kuruluşları Doğan yazarken bazıları Karabulut şeklinde geçti haberi.

Gelelim fotoğraflara, haberde kullanılan fotoğraf bazen haberden çok daha akılda kalıcı olabilir. Seçtiğiniz fotoğrafla da haberinize konu olan kişiyi yüceltebilirsiniz, küçük düşürebilirsiniz ya da sadece habercilik yapar, haberi ilgili görüntü ile servis edersiniz. Çilem’in üç farklı fotoğrafı mevcut. Birinde kolluk kuvvetleri tarafından götürülürken, birinde iki asayiş memurunun ortasına oturmuş onlarla sohbet ederken, bir diğerinde ise iki elinin başparmaklarını kaldırmış şekilde fotoğraflanmış.

Başparmakların havada olduğu fotoğraf ile “Hep kadınlar ölmesin, biraz da erkekler ölsün” başlığını birleştirirseniz ortaya çıkacak manzara ile “‘Hazırlan fuhuş yapacaksın’ dedi öldürdüm” başlığı ile diğer iki fotoğraftan birini kullanırsanız ortaya çıkacak manzara arasında bir fark var.

Bütün bunları göz önünde bulundurunca bir sonraki gazete okumanızda, başlığın sizi yönlendirip yönlendirmediğine, seçilen fotoğrafın arkasında başka bir saik olup olmadığına dair bir durup düşünmeniz bile hak haberciliğine iyi bir giriş olacaktır.

Haberi yazmak isteyen ne istiyor: İnteraktivist

Bir diğer yandan da sizinle hak haberciliğinin nasıl algılandığının diğer tarafını göstermeye çalışacağım. Kasım 2013- Nisan 2014 arasında Yeşil Düşünce Derneği’nin İnteraktivist projesinde eğitmen olarak yer aldım. İzmir, Trabzon, Bursa, Ağrı, Kayseri, Mersin ve Diyarbakır’da dörder günlük eğitimlerin düzenlendiği projede “Hak Haberciliği” ve “İnternet Kampanyası Araçları” konularında bilgi aktarımında bulundum.

Bilfiil gazetecilik yapmak ile bu alana ilgi duyan insanların hak haberciliğini nasıl algıladığı sanırım biraz daha değerli bir veri. Katılımcılar çeşitlilik gösteriyordu; üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, siyasi parti çalışanları ve devlet kurumu çalışanları vardı.

Hak haberciliğini anlatmaya başladığımda ilk söylediğim hep şu oluyor: “Hak haberciliğinde doğru ya da yanlış yoktur, bunun yerine tercih edilen ve edilmeyen vardır”; bunun sebebi de medyanın ekonomi-politiği. Bu çok uzun bir konu ama değinmeden geçemezdim, bazı basın organlarının neden bazı haberleri görmediğini sorgulamadan önce hangi sektörlerde nasıl çıkar ortaklıkları olduğuna bakmak gerek. Bunun için de Ceren Sözeri ve Zeynep Güney’in “Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği” çalışmasını iyice bir okumak gerek.

Medya okuryazarlığı tanımındaki “bilgiyi değerlendirmek” aslında en çok burada değerleniyor. Benden önce Yeşil Gazete’den Durukan Dudu “Haber Yazımı” atölyesi veriyordu ve ben de bir gün öncesinden “Hak Haberciliğine Giriş” bağlamında yazılan haberlerin okumasını yapıyordum.

Bu esnada bazı katılımcıların “Bu bilgiyi polisten aldık, neden başka yerden de bilgi alalım ki?” gibi sorularının yanı sıra “Fakat bu başlığı kullanırsak o zaman diğer kesime ayrımcılık yapmış olmaz mıyız” gibi ince eleyip sık dokuyan tespitleri ile de karşılaştık.

Eğitimler sırasında tespit ettiğim endişe verici birkaç nokta; devlet güçleri tarafından verilen bilginin kesinlikle doğru olarak kabul edilmesi, savunuculuk yaptığı bir alan ile ilgili bir haberde ifşa, hedef gösterme gibi yöntemlere başvurmaktan çekinmeme, adaletin tesis edilmesi işini devlete bırakmak yerine birey olarak tesis etmeye çalışma çabası içine girme…

İrvan’ın makalesindeki “Barış Yanlısı Habercilikte Temel İlkeler”in 5. maddesi şöyle başlar: “Tarafları, sadece liderlerinin ağzından bildik talepleri ya da pozisyonları içeren açıklamalarla tanımlamaktan kaçının”. Gazeteci bir olayla ilgili hiçbir zaman sadece bir tarafın vereceği bilgi ile yetinmemelidir. Olayın tüm taraflarından görüş almaya çalışmalıdır. Aynı şekilde okur da gazeteyi eline aldığında bu bilgiyi talep ediyor olmalıdır.

Ha keza haklar arasında hiyerarşi yapamayacağınız için sizin savunuculuk yaptığınız bir alanda bir başka haberde kullanmamanız gereken yöntemlere başvurmamanız gerekmektedir. Başa dönecek olursak hak haberciliği dediğimiz kavram aslında düzgün haberciliktir.

Yazıyı hak haberciliğine dair algının atölye sonrası nasıl bir hal aldığına dair değerlendirme formlarından iki katılımcının yorumuyla bitirmek istiyorum:

– “Hak haberciliğinin tarafsızlık iddiasını evrensel insan hakları beyannamesine ve hukuka dayandırılması ideolojik bir seçim ve bence yanlış”.

– “Hak haberciliği bence bir gazetecilik değil farklı bir şey 🙂 bana göre değil.”

Kaynakça:
1- Hak Haberciliği Dizisi – İnsan Hakları Haberciliği – Syf. 108 (Bia Kitaplığı) www.bianet.org
2- Sevda Alankuş Barış Gazeteciliğini Anlatıyor – 12 Haziran 2015 – www.bianet.org
3 Süleyman İrvan – Barış Gazeteciliği – www.bit.ly/19anc0R
4 Süleyman İrvan – Barış Gazeteciliği – www.bit.ly/19anc0R
5 www.medyaokuryazarligi.org.tr
6 Helikopterin Düşürülmesini Gazeteler Nasıl Gördü? – 17 Eylül 2013 – www.bianet.org/bianet/siyaset/149973
7 Demokratikleşme Programı Medya Raporları Serisi – 2/Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği: Sektör Analizi – www.tesev.org.tr

Kontrast Sayı 49, Ekim-Kasım-Aralık 2015

Bizi paylaşın..